Yüce kitabımız Kuranı Kerim surelerinden Tebbet Suresi anlamı, Tebbet Suresi meali, Tebbet Suresi fazileti bu sayfada derledik. İşte Tebbet Suresi tefsiri , Tebbet suresi okunuşu ve anlamı ile Tebbet suresi hakkında tüm detaylar.
Tebbet, ‘kurusun’ manasına bedduadır. Ebu Leheb hakkında inmiştir. Zira o, eziyet etmek kasdıyla Resûlullah’ın yoluna gizlice diken koymuş, bu işte kendisine karısı da yardım etmişti. Ayrıca Mesed veya Leheb sûresi olarak adlandırılan bu sûre, Fâtiha sûresinden sonra Mekke’de inmiş olup 5 Ayet’tir.
Ebu Leheb, Peygamber Efendimizin öz amcasıydı. Fakat ne yazık ki, en büyük düşmanı da oydu. Ebû Leheb, karısını da kışkırtmış. Adeta onun beynini yıkamıştı ki, o dahi kocası gibi azılı bir düşman olmuştu Peygamberimize. Öyle ki, gerdanlıklarını satıyor, Hz. Muhammed’e düşmanlık yapacak adamlar tutuyordu. Hz. Muhammed’e düşmanlık yapanlara paralar yağdırıyordu. Arkasıyla çalı çırpı topluyor. Peygamberimizin geçtiği yollara dökerek o Allâh sevgilisine eziyet ediyordu.
Hiçbir peygamber düşmanı Kur’anda bu kafir gibi açık adıyla zikredilmemiştir. İşte bu sûre bu gerçeği dile getirmektedir.
Huzurlu bir gece geçirmek istiyorsan Kur’ândan âyetler, sûreler okumalısın. Gece uykunda rahat ve korkusuz bir gece geçirmek istiyorsan, Allâh (C.C.) kitabından, Resûlün (A.S.) hadislerinden emniyet iksirleri almalısın. Her âyette, hastalıklara şifa, her sûrede sıkıntılara devâ olan hayat, huzur iksirleri vardır,.
Her çeşit hastalıklara okunan sûrelerden biri de “Tebbet Sûresi”dir. Okunan bir hastaya 7 kere bu sûre ilave edilir. Okunur.
Nazar değen kimseye okunurken Tebbet Sûresi dahi 3 kere okunan sûrelere ilave edilir.
“Tebbet Sûresi, haksız yere düşmanlık yapan zalime karşı (düşmana karşı) (1000) bin defa okunursa, düşman helak olur.
Yani, düşmanına galip gelirsin. Davanı kazanırsın. Sen haklı olduğun için davanda sen haklı çıkarsın demek olur.
Tebbet Suresi Arapça Yazılışı
Tebbet Suresi Okunuşu
Bismillahirrahmânirrahîm.
1- Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb
2- Mâ eğnâ anhü mâlühû ve mâ keseb
3- Seyeslâ nâren zâte leheb
4- Vemraetühû hammâletelhatab
5- Fî cî dihâ hablün min mesed
Tebbet Suresi Dinle
Tebbet Suresi Meali
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.
1- Ebu Leheb’in iki eline yuh oldu, kendine de yuh
2- Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı.
3- O, bir alevli ateşe yaslanacak.
4- Karısı da odun hamalı olacak!
5- Gerdanında fitillisinden bir ip olduğu halde.
Mevdudi Tebbet Suresi Tefsiri
1. Bu şahsın asıl ismi Abdu’l Uzza idi. Ebu Leheb denmesinin nedeni, yüzünün kırmızıya yakın buğday renkli olmasındandı. ‘Leheb’ kıvılcım manasındadır. ‘Ebu Leheb’, kıvılcım gibi parlak yüzlü anlamı taşır. Burada bu lâkab ile zikredilmesinin birkaç nedeni vardı: Birincisi, O isminden çok lâkabı ile tanınıyordu. İkincisi, onun ismi Abdu’l Uzza (yani Uzza’nın kulu) idi. Bu ise, bir müşrik ismiydi. Kur’an onu bu isimle zikretmek istememiştir. Üçüncüsü, bu surede onun akıbeti de açıklandığı için lâkab ile anılması daha uygun düşmektedir.
‘Tebbet yedâ Ebi Leheb’in manası bazı müfessirlere göre, ‘Ebu Leheb’in elleri kırılsın’ şeklindedir. ‘Tebbet’in manası için, ‘ölsün, helâk olsun veya helâk olmuş’ anlamları verilmiştir. Aslında bu kelime bir lanetleme değil, onun akıbetini önceden haber vermektir. Yani gelecekte olacak olay, mazî sigasıyla şimdi beyan edilmiştir. Bu olayın vuku bulması o kadar kesindir ki vukubulmuş gibi anlatılmaktadır. Gerçekten de birkaç sene sonra surenin bildirdiği gibi olay gerçekleşmiştir. ‘Elin kırılması’ndan kasıt, elin cismanî olarak kırılması değildir. Bunun anlamı, bir şahsın, başarmak için herşeyini ortaya döktüğü maksadını gerçekleştirmede başarısız kalmasıdır.
Gerçekten de Ebu Leheb Rasulullah’ı yenebilmek için varını yoğunu ortaya dökmüştü. Bu surenin nüzulundan sonra 7,8 sene geçmeden vuku bulan Bedir savaşında, İslam düşmanlığında Ebu Leheb’in arkadaşları olan Kureyş’in pek çok ileri gelen reisinin öldürüldüğü haberi Mekke’ye ulaştığında Ebu Leheb o kadar üzüldü ki ancak 7 gün yaşayabildi. Ayrıca, ölümü de çok ibret vericidir. Ebu Leheb, çiçek hastalığına benzer bir hastalığa yakalandı. Evdeki yakınları bile, bulaşmasından korkarak ona dokunmuyorlardı. Ölümünden sonra üç gün boyunca kimse ona yanaşmadı. Cesedi çürüyerek kokmaya yüz tuttu. Bunun üzerine herkes oğullarını kınamaya başladı. Bir rivayete göre oğulları bazı zencilere ücret vererek cesedini kaldırtmış ve yine ücretle defnettirmişlerdi. Diğer bir rivayete göre, bir hendek kazdırtmışlar ve babalarının cesedini içine sopayla iterek toprakla kapatmışlardı. Ebu Leheb’in en köklü yenilgisi ise, İslam aleyhinde herşeyini ortaya döktüğü halde çocuğunun bile İslam’ı kabul etmesidir. Önce kızı Derre hicret ederek Medine’ye gelmiş ve İslam’ı kabul etmiştir. Mekke fethinden sonra da iki oğlu Utbe ve Muattab, Hz. Abbas vesilesiyle Rasulullah’ın huzuruna gelerek iman ve biat etmişlerdir.
2. Ebu Leheb çok cimri ve servetperest bir adamdı. İbn Esir, cahiliye döneminde bir defasında Kabe’nin hazinesinden iki altın ceylan heykelini çalmakla itham edildiğinden sözeder. Bu heykeller daha sonra bir başkasından çıkmasına rağmen, bu itham, Mekke’lilerin Ebu Leheb hakkında nasıl düşündüklerini göstermektedir. O’nun serveti hakkında Kadı Reşid b. Zübeyr, ez-Zuhâî ve’t Tuhaf’ta şöyle yazıyor: ‘O, Kureyş’in, bir kantar altın sahibi olan dört kişisinden biriydi’. (Bir kantar 200 okkadır). Ebu Leheb’in servet sevgisi şu olaydan da anlaşılabilir: Dininin ölüm kalım savaşı olan Bedir savaşına Kureyş’in bütün ileri gelen reisleri gittiği halde O, kendi yerine As b. Hişam’ı gönderdi ve: ‘Bana borcun olan 4 bin dirhemin karşılığı olarak benim yerime gidiyorsun’ dedi. Böylece, iflas eden ve borcunu ödeyecek durumda olmayan As’tan parasını geri alabilmek için bir yol bulmuştu.
‘makeseba’i bazı müfessirler kazanç anlamında almışlardır. Yani kazanç sağladığı malını ‘kesbetti’ğini anlamışlardır. Diğer bazı müfessirler bunu evlât olarak kabul etmişlerdir. Çünkü Rasulullah: ‘İnsanın oğlu da bir kesbtir,’ buyurmuştur. (Ebu Davud, İbn Ebi Hatim).
Bu iki mana da Ebu Leheb’in sonunun nasıl olduğu ile ilgilidir. Çünkü hastalığa yakalandığında ne malı ve ne de evlâdı O’na bir yarar sağlayamamış ve O’nu ölüme terketmişlerdir. Oğulları, cenazesini bile şerefle defnetmeye fırsat bulamamışlardır. Böylece Kur’an’ın Ebu Leheb’le ilgili olarak verdiği haberin birkaç sene içinde nasıl gerçekleştiğini herkes görmüştür.
3. Bu kadının ismi ‘Ardiya’ idi. Ümmü Cemil, O’nun lâkabıydı. Ebu Süfyan’ın kardeşi olan bu kadın Rasulullah’a düşmanlıkta kocasından geri kalmıyordu. Hz. Ebubekir’in kızı Esma şöyle beyan eder: Bu sure nazil olduktan sonra Ümmü Cemil çok kızgın bir vaziyette Rasulullah’ı aramaya çıktı. Elleri taşla doluydu. Aynı zamanda, Rasulullah aleyhindeki kendi hiciv şiirlerini de okumaktaydı. Harem-i Şerif’e geldi. Rasulullah orada Hz. Ebubekir ile oturuyordu. Hz. Ebubekir: ‘Ya Rasulallah o geliyor. Korkarım size karşı bir terbiyesizlik yapacak’ dedi. Rasulullah: ‘Beni göremez’ dedi. Aynen öyle oldu. Rasulullah orada olduğu halde onu göremedi. Ebubekir’e, ‘Dostun, duyduğuma göre beni hicvetmiş’ dedi. Ebubekir: ‘Bu Ev’in Rabb’ine yemin ederim ki o seni hicvetmedi’ dedi. Bunun üzerine kadın geri döndü. (İbn Ebi Hatim, Siret-i İbn Hişam, Bezzar da İbn Abbas’tan bunun benzeri bir olay nakletmiştir). Hz. Ebubekir’in bu cevabının anlamı, onu hicvedenin Rasulullah değil, Allah (c.c.) olmasıdır.
4. Buradaki ‘hammalete’l hatab’ kelimesi, ‘odun toplayan kadın’ anlamındadır. Müfessirler bu konuda pek çok mana beyan etmişlerdir. İbn Abbas, İbn Zeyd, Dahhak ve Rubeyye b. Ans diyorlar ki: Geceleri dikenli ağaç dalları getirerek Rasulullah’ın kapısının önüne bırakan bu kadına, yaptığı hareketten dolayı ‘odun toplayan kadın’ denmiştir. Katade, İkrime, Hasan Basrî, Mücahid ve Süfyan Sevrî de diyorlar ki: O kadın fesat çıkarmak için lâf taşırdı. Onun içn, Arapça ıstılahına uygun olarak ona ‘odun toplayan kadın’ denmiştir. Araplar fesat ateşini körükleyen bu tip kişiler için ‘odun toplayan kişi’ derler. Said b. Cübeyr diyor ki: Bir kimsenin kendi günahlarını taşımasına, ‘fulânun yahtebu ala zehrîhî (Falan şahıs sırtında odun taşımaktadır) denir. Dolayısıyla ‘hammalete’l hatab’ın manası da ‘günahını taşıyan kadın’ olur.
5. Burada ‘cid’ kelimesi ‘gerdan’ için kullanılmıştır. Çünkü Ümmü Cemil, boynuna mücevher gerdanlık takardı ve şöyle derdi: ‘Lat ve Uzza’ya yemin ederim ki bu gerdanlığı satarak gelirini Muhammed’e karşı kullanacağım’.
Bu nedenle ‘Cid’ kelimesi burada istihza olarak kullanılmıştır. Yani gerdanlık takıp gururlandığı gerdanı cehennemde iple bağlı olacaktır. Bu ifade Kur’an’ın diğer yerlerinde de örnekleri görüldüğü gibi istihza içindir. ‘Onları yakıcı bir azabla müjdele’ gibi.
Gerdanına bağlanacak olan ip için ‘hablun min mesed’ ifadesi kullanılmıştır. Yani o ip ‘mesed’ cinsinden olacaktır. Lugatçılar ve müfessirler bunun çeşitli anlamlarını beyan etmişlerdir. Bir kavle göre, sağlam yapılı bir iptir. İkinci kavle göre, hurma kabuğundan yapılmış ip için kullanılmıştır. Üçüncü kavle göre, hurma yapraklarından yapılmış iptir. Veya devenin derisinden ya da kıllarından yapılmış iptir. Başka bir kavle göre de demir tellerden yapılmış bir iptir.