Ahmet Paşa; Divan şairlerinin en eskilerinden, Osmanlı Türkçesinin şiir dilini meydana getirenlerin başlıcalarından olup, 15. yüzyılda Sultan II. Mehmed ve Sultan II. Beyazıd dönemlerinde kazaskerlik, vezirlik, sancak beyliği ve kadılık gibi yüksek görevleri yüklenmiş bir ulema sınıfı mensubu ve çok tanınmış bir Divan Edebiyatı şairidir.
Kazasker olan babasının çevresinde iyi bir öğrenim görerek genç yaşta müderris, sonra da 1451 yılında Edirne’ye kadı oldu. Tahta yeni çıkan II. Mehmet (Fatih) ile yakınlık kurduğu, onun sohbet arkadaşı ve hocası olduğu, vezirlik rütbesine ulaştığı, bazı özel eğilimlerinin haber verilişi üzerine yerini yitirerek ölüme mahkûm edildiği, Kerem Kasidesi adıyla bilinen ünlü şiiriyle kendisini bağışlattığı, bundan sonra küçük görevlerle saray çevresinden uzakta tutulduğu biliniyor. 1481 yılında II. Bayezit döneminde Bursa sancakbeyliğine atandı, 1496 yılında sağlığında yaptırdığı medresenin yakınına gömüldü.
II. Bayezit”in buyruğuyla düzenlediği tek eseri Divan’ından da anlaşıldığı gibi, çağının en üstün divan şairidir. Eserlerinde özle biçimin usta bileşimleri, dilin vezne aykırı düşmeyen güzel kullanımı, divan mazmunlarının incelik ve özgünlükle canlandırılışı, kişisel üslup çabasındaki başarı dikkati çeker. Bu özellikleriyle şiirleri uzun süre örnek sayıldı, nazireler yazıldı, onun yarattığı yerel hava, ardından gelenlerce izlenen yol oldu.
Divanı, Prof. Ali Nihat Tarlan’ın 1966’da çabalarıyla basıldı, şiiri 1973 yılında Dr. Harun Tolasa’nın çalışmasıyla incelendi.
Ahmet Paşa Edebi Kişiliği
Ahmed Paşa’nın Bursa’da yaşayıp orada ölmüş olduğundan kendisine «Bursalı» denmesine rağmen Edirne’de doğduğu da rivayet edilir.
Zamanında iyi bir medrese kültürü aldıktan sonra sırası ile Bursa’da II. Murat medresesinde müderrislik, Edirne’de kadılık, II. Murat’ın şehzadelerine hocalık etti. Babası Kazasker Velieddin ölünce onun yerine kazasker oldu, Fatih Sultan Mehmet’in ilk saltanat yıllarında Paşa, rütbesiyle padişahın vezirleri arasına girdi, hatta ona hocalık dahi etti. Zarif, hazırcevap ve çok bilgili olduğundan Fatih’in devamlı olarak iltifatına mazhar olmuşsa da bir aralık ahlaka uymayan bir hareketinden ötürü padişahın gazabına uğradı, öldürülmek üzere hapse atıldı. «Kerem» redifli bir kaside yazıp padişaha göndererek ölümden kurtulduğu söylenir. Ahmet Paşa bundan sonra Bursa’ya sürüldü, orada mütevellilik tahsisatı ile yaşadı. II. Bayezit’in zamanında padişahın iltifatını yeniden kazandı.
Ahmet Paşa, o devrin Şeyhi’den sonra en kuvvetli şairi, Baki’ye gelinceye kadar geçen devrin üstadı sayılır.
Ahmed Paşa’nin zeki, zarif, nüktedan ve hazırcevap bir kişiliği olduğu belirtilmiştir. Ahmed Paşa yaşsdığı zamanlarda devrinin en büyükü şairi olarak kabul edilmiş ve saygı görmüştür.
Ahmed Paşa hem gazel hem de kaside türlerinde başarılı eserler yaratmış; şarkı ve murabbada da olgun örnekler vermiştir.
Dizeleri divan şiirinin söz ve anlam özellikleriyle örülüdür. İşlediği konular genellikle din dışı olup beşeri aşk konusundaki şiirler de Divan’inda önemli yer tutmaktadır. Dinî ve tasavvufî konulara rağbet göstermemiştir.
Şiirleri gayet ahenklidir ve aruz veznini çok ustaca kullandığı görülür. Kendi çağında “şairlerin sultanı” diye anıldığı bilinmektedir. Bütün tezkereciler Ahmed Paşa’nın şiirlerinden takdirle bahsederler. Sonra gelen nesil şairlerden Ahi, Lamii, Necati, Zati ve Baki ona nazireler yazmışlardır. XIX. yüzyılda Ziya Paşa, üç şairi, Ahmed Paşa, Necati ve Zati’yi, “Türki suhana temel komuşlar” olarak tarif etmiş ve Ahmet Paşa’nın “Şeyhi ile Necati arasında yetişen şairlerden en büyüğü” olduğunu ifade etmiştir. Şairin ünü Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarını aşmıştır.
Ancak bazı edebiyat kritikleri Ahmed Paşa’yi orijinallikten uzak görerek İran şairlerinden çevirmiş olduğu beyitleri kendine mal etmekle suçlamışlardır.
Ahmed Paşa’nın sanatının ve eserlerinin uygun bir şekilde değerlendirilmesi için aşırı övgü veya aşırı yerginin gerekmiyeceği şüphesizdir. Onun Türkçe divan şiirini yeni bir merhaleye ulaştırdığı ve onun için bir büyük şair sayılması gereği inkar edilemez.
Ahmet Paşa’nın Şiirlerinden Örnekler
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül (Murabba)
Gül yüzünde göreli zülf-i semen-sây gönül
Kara sevdaya yiler bî-ser ü bî-pây gönül
Dimedüm mi sana dolaşma ana hay gönül
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Bizi hâk itdi hevâ yolına sevdâ nidelüm
Pây-mâl eyledi bu zülf-i semen-sâ nidelüm
Kul idinmezdi güzeller bizi illâ nidelüm
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Felekün nûş iderem nîşini sâğarlar ile
Doğradı hâr-ı cefâ bağrumı hançerler ile
Baş koşam dimez idüm ben dahi dil-berler ile
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Yarun itden çog uyar ardına ağyâr diriğ
Bize yâr olmadı ol şuh-ı sitem-gâr diriğ
Kıldı bir dil-ber-i hercâîyi dil-dâr diriğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Ben dimezdüm ki hevâ yolına ser-bâz gelem
Ney-i ışkunla gamun çengine dem-sâz gelem
Dir idüm ışk kopuzun uşadam vâz gelem
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Dil dilerken yüzinin vaslını cândan dahi yiğ
Bir demin görür iken iki cihândan dahi yiğ
Akdı bir serve dahi âb-ı revândan dahi yiğ
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Ahmedem kim okınur nâmum ile nâme-i ışk
Germdür sözlerümün sûzile hengâme-i ışk
Dil elinden biçilübdür boyuma câme-i ışk
Vay gönül vay gönül vay gönül ey vay gönül
Açıklama: Vezin: Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
Bu eser, Münir Nureddin Bey tarafından Rast makamında bestelenmiştir.
Der Medh-i Sultan Mehmed Hân (Kerem Kasidesi) (Kaside)
Ey muhît-i keremün katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem
Matla-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek izz ü alâ dâver-i devrân-ı kerem
Tâc bahş-ı ser-i sultân-ı salâtin-i cihân
Zînet-i taht u nigîn Hazret-i sultân-ı kerem
Zıll-ı Hakk Şâh Muhammed ki işiği gökinün
Kem-terin ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
Ayağı toprağıdur cevher-i iksir-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i ayân-ı kerem
Açılur hulk-ı nesîmiyle gül-i gülşen-i cûd
Bezenür lutfi zülâliyle gülistân-ı kerem
Bahr-ı ahzar ne durur kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı kerem
Bî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i haşmunı bürhân-ı kerem
Kefi bir demde nisâr itdüği gencin oşrin
Haşre dek vezni demez kefe-i mizân-ı kerem
Ne melek hûy meliksin ki dem-i lutfun ile
Kevser-i cûd akıdur ravza-i Rıdvân-ı kerem
Ne kerâmet kodı Hakk zât-ı kerîmünde kolur
Ayağun basduğı yir çeşme-i hayvân-ı kerem
Bulmasa nâm-ı şerîfünle şeref-nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı kerem
Gün gibi saltanatun topı göğe ağsa ne tan
Sana buldı bu meydânda çü çevgân-ı kerem
Bahr-ı cûdun nice şerh olakonun reşhasıdur
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ummân-ı kerem
Saltanat hilatini kaddüne hayât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı kerem
Ne kadar zer var ise dest-i zer-efşânun ile
Harf-i zer gibi perâkendedür ey kân-ı kerem
Sîm sûretde sitem şekline yazıldığıçün
Tağıdursın anı düşman gibi ey hân-ı kerem
Gök tenûrında kurı kurs okınur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı kerem
Kâse-i hırs toyar sofra-i ihsânundan
Dest-i inâmun ile âm olalı hân-ı kerem
Mihr-i cûdun çemen-i lutfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergis-i bûstân-ı kerem
Bûy-ı hulkundan urur müşk gibi dem ki tutar
Hoş revâyihle cihân bâğını reyhân-ı kerem
Ahmedün gam makası kesdi dilin şem gibi
Sana Rûşen diyemez hâlini sultân-ı kerem
Sen Süleymânı ne dille öğe bir mûr-ı zaîf
Getüre nutka meger lutfun ile anı kerem
Husrevâ pâreledi cevr eli sabrum yakasın
Dest-gîr olsa demidür bana dâmân-ı kerem
Midhatün bülbülini gam kafesine koma kim
Hayfdur tûtiye zehr ey şeker-istân-ı kerem
Ekremül-halksın ey vâsıta-i ikd-i kirâm
Her leîmün sözin işitme budur şân-ı kerem
Kul hatâ kılsa nola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elüm kanda imiş kanı kerem
Umaram cürmümi gark itmeğe rahmet suyına
Mevc-i ihsânun ile cûş ide ummân-ı kerem
Bir kara toprağam ihyâ-yi memât itmek içün
Yağsa cûdın bulıdından nola nîsân-ı kerem
Nice kiklîm-i mürüvvetde geçe hükm-i vefâ
Nice keyvân-ı atâda tura dîvân-ı kerem
Nice kinsân ola âlemde abîdül-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi-i fermân-ı kerem
Dest-i ihsânun ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrün ile yucala eyvân-ı kerem
Nice kim Kabe müsâfirlerini lutf-ı İlâh
Rahmeti hânına her sâl ide mihmân-ı kerem
Îd-i ferhundene kurban ide adânı felek
Sen ehibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı kerem
Ömr-i hasmun ire târih gibi pâyâna
Nâmunı nâme-i ikbâl ide unvân-ı kerem
Açıklama: vezni: feilâtün feilâtün feilâtün feilün