SAF SURESİ
Bu surenin başlığı, 4. ayetinde geçen saffen (“[kenetlenmiş] saflar halinde”) kelimesinden alınmıştır. İlkin 2. ayette vurgulanan ve daha sonraki pasajlarda da geliştirilen temel düşünce/mesaj şudur: “Neden söyledikleriniz ile yaptıklarınız birbirine uymuyor?” O halde bu mesaj, ifade edilen inanç ile fiilen yapılan eylemin birbiriyle uyumlu olmasına bir çağrıdır.
Surenin nüzul tarihi kesin olarak söylenemezse de Uhud Savaşı’nda Müslümanların yenilgi ile yüzyüze gelmelerinden kısa bir süre sonra -yani H. 3. yılın sonları veya 4. yılın başlarında- nazil olmuş bulunması kuvvetle muhtemeldir.
1 GÖKLERDE ve yerde ne varsa tümü Allah’ın sınırsız şanını yüceltir: çünkü yalnız O’dur kudret ve hikmet sahibi!
2 SİZ EY imana ermiş olanlar! Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz;1 3 yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!
4 Gerçek şu ki Allah [yalnızca] kendi dâvâsı uğrunda, sağlam ve yekpare bir bina gibi, kenetlenmiş saflar halinde2 savaşanları sever.
5 Vaktiyle Musa, kavmine: “Size Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde neden beni üzüyorsunuz?”3 dedi[ğinde kasdettiği şey işte bu gerçekti].
Böylece onlar doğru yoldan saptıklarında Allah da kalplerinin hakikatten sapmasına izin verdi:4 çünkü Allah günaha gömülüp gitmiş bir toplumu doğru yola çıkarmaz.
6 Ve vaktiyle Meryem oğlu İsa: “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz, ben, Tevrat’tan geriye kalmış5 hakikat adına ne varsa hepsini doğrulamak ve benden sonra gelecek olan Ahmed adındaki bir elçiyi müjdelemek6 için size gönderilmiş olan Allah’ın elçisiyim” dedi[ğinde de aynı şey geçerliydi.]
Ama, [gelişini İsa’nın önceden haber verdiği] elçi hakikatin bütün kanıtlarıyla onlara7 geldiğinde: “Bu [doğruluğunu iddia ettiğin mesaj], göz boyayan bir büyü[den başka bir şey değil]!”8 demişlerdi.
7 [Yalnızca] Allah’a teslim olması istendiği halde Allah[ın mesajı] hakkında [böyle] yalanlar uydurandan daha zalim kim olabilir?
Ama Allah zalim halka rehberliğini bağışlamaz. 8 Onlar Allah’ın nurunu boş laflarıyla9 söndürmek isterler: ama Allah, hakikati inkar edenler ne kadar öfkelenseler de, nurunu bütün parlaklığıyla yaymaya devam edecektir.
9 Allah’tan başka şeylere ilahlık yakıştıranlar ne kadar öfkelense de, elçisini, bütün [bâtıl] dinlere10 üstün kılmak üzere rehberliği ve hakikat dinini yaymak [görevi] ile gönderen O’dur.
10 SİZ EY imana ermiş olanlar! [Hem bu dünyada hem de öteki dünyada] şiddetli bir azaptan sizi koruyacak bir alışveriş göstereyim mi size?11
11 Allah’a ve Peygamberi’ne inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla gayret gösterirsiniz: bu sizin kendi iyiliğinizedir; keşke bilseydiniz.
12 [Eğer böyle yaparsanız,] Allah günahlarınızı bağışlayacak ve sizi [öteki dünyada] içinden ırmaklar akan bahçelere ve bu sonsuz mutluluk bahçelerindeki12 güzel köşklere koyacaktır: bu büyük bir mazhariyettir!
13 Ve [bakın, Allah size] gönülden seveceğiniz başka bir şey daha [bağışlayacak]: [bu dünyada] Allah’ın yardımı ve yakında gerçekleşecek bir zafer;13 [ey Peygamber, bunu] bütün inananlara müjdele.
14 SİZ EY imana ermiş olanlar! Meryem oğlu İsa gibi, siz de Allah’ın [dâvâsının] hizmetçileri olun! Hani o, beyaz giysililere,14 “Kim Allah[ın dâvâsı] uğrunda benim yardımcılarım olacak?” diye sormuştu. Bunun üzerine beyaz giysili [havarî]ler “Allah [yolunda] yardımcılar[ın] biz olacağız!” diye cevap vermişlerdi.
Ve böylece İsrailoğulları’ndan bir kısmı [İsa’nın peygamberliğine] i-nanmaya başladı, diğerleri ise hakikati inkar ettiler.15 Ama [şimdi] Biz, [gerçekten] imana kavuşmuş olanları16 düşmanlarına karşı koruyup destekledik; ve onlar üstün gelenlerden oldular.
DİPNOTLAR
1 Lafzen, “yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?” Bu ifade, ilk bakışta, daha önce Allah ve Elçisi yolunda canlarını vermeye hazır olduklarını iddia ettikleri halde Uhud’da mevzilerinden bozgun halinde geri çekilen (bkz. sure 3, not 90) Hz. Peygamber’in arkadaşlarına bir işaret olarak görülebilir. Ancak daha geniş anlamıyla bu pasaj, ilahî kelâmın teşvik ve telkin ettiği her şeyi hayata geçirmek istediklerini iddia eden, ama sonra bu kararlılıklarında zaaf gösteren herkese hitab etmektedir.
2 Yani, birlik halinde ve fiilleriyle inançları uyumlu olarak. Bu manevî/ahlakî gereklilik, Hz. Musa’ya ve izleyicileri arasındaki isyankarlara yapılan sonraki atıfta -aksi bir örnekle- daha geniş bir şekilde tasvir edilmiştir.
3 Zımnen, “Allah adına konuştuğumu kabul ettiğiniz halde buna aykırı davranmakla”: İsrailoğullarının kendi kitaplarından da açıkça anlaşılan bozgunculuklarının ve isyankarlıklarının birçok örneğine işaret.
4 Böylece, haksız eylemlerde ısrar kişinin inançlarına da mutlaka yansıyacaktır. Allah’ın “onların kalplerinin hakikatten sapmasına izin verme”si konusunda bkz. sure 14, not 4. Karş. ayrıca 2:7, not 7’de açıklanan, Allah’ın günahkarların kalbini mühürlemesine yaptığı atıf.
5 Lafzen, “ellerimin arasında bulunan” -sure 3, not 3’de izah edilen ifade.
6 Bu öngörü, Yuhanna İncili’nde Hz. İsa’dan sonra geleceği belirtilen Paráklêtos‘a (ki genellikle “Tesellî Edici/Rûhu’l-Kuds” olarak çevrilir) yapılan muhtelif atıflar tarafından desteklenmektedir. Bu deyim, Ârâmî Mawhamana isminin veya teriminin tam Yunanca karşılığı olan Períklytos‘un (“Çok Övülen”) bozulmuş şeklidir. (Ârâmî dilinin, Hz. İsa zamanında ve ondan yüzyıllar sonra Filistin’de kullanılan ve İncil’in -şimdi ortada bulunmayan- orijinal metinlerinin dili olduğu hatırlanmalıdır.) Períklytos ile Paráklêtos‘un fonetik olarak birbirlerine yakınlığı karşısında, çevirmenlerin -yahut, daha büyük bir ihtimalle sonraki tarihlerdeki yazıcıların- bu iki ifadeyi nasıl karıştırdıklarını anlamak kolaylaşır. Hem Ârâmî Mawhamana hem de Yunanca Períklytos‘un ikisinin de hamide (“övdü/hamdetti”) fiilinden ve hamd (“övgü”) isminden türetilmiş olan Son Peygamber’in iki ismi Muhammed ve Ahmed ile aynı anlamı taşımış olmasının önemi büyüktür. Peygamber Muhammed (s)’in zuhuru ile ilgili daha açık bir öngörü (ki bizzat ismiyle ve Arapça aslındaki şekliyle zikredilmiştir), şimdi uydurulmuş olarak görülse de, doğruluğu o zaman kabul edilen ve Papa Gelasius tarafından “zındıkça” görülüp yasaklanan ve M.S. 496 yılına kadar kiliselerde okunan Barnabas İncili’nde yer almıştır. Ancak bu İncil’in orijinal metni şimdi ortada olmadığından (sadece 16. yüzyılın sonlarındaki bir İtalyanca tercümesi elimizde olduğundan) bu hususun doğruluğu konusunda emin olmak mümkün değildir.
7 Yani, Kitâb-ı Mukaddes’in sonraki izleyicilerine.
8 Kur”an’a işaret (bkz. 74:24-25 ve ilgili not 12).
9 Lafzen, “ağızlarıyla” -yani Allah’ın mesajını Muhammed (s) tarafından uydurulmuş “göz boyayan bir büyü” olarak tanımlamak suretiyle.
10 Karş. 3:19 -“Allah katında tek [hak] din, [insanın] O’na teslimiyetidir”.
11 Karş. 9:111 -“Allah, karşılığında cennet vaad ederek müminlerin canlarını ve mallarını satın almıştır” -ki bu ayet, “alış veriş” (ticaret) mecazını izah etmektedir. Parantez içinde verdiğim “bu dünyada ve öteki dünyada” ifadesi daha sonra gelen ve biri bu dünya, diğeri ise öteki dünya ile ilişkili olan 12 ve 13. ayetlerce doğrulanmaktadır.
12 “Adn teriminin bu şekildeki çevirisi için bkz. 38:50, not 45.
13 Bazı müfessirler, bu zafer vaadini, Müslümanların savaşla gelen fetihlerinin bir öngörüsü olarak değerlendirirler. Ama bunun, Kur”an mesajının manevî zaferini ve daha önce onu anlamamış olanlar arasında hızla yayılmasını kasdettiği ihtimali daha kuvvetlidir.
14 Havâriyyûn‘un bu şekildeki çevirisi için bkz. sure 3, not 42.
15 Yani, bir kısmı o’nu bir peygamber ve dolayısıyla, sadece yaratılmış bir beşer olarak kabul ederken diğerleri zaman içinde o’nu “Allah’ın oğlu” -ve dolayısıyla, “Allah’ın tecessümü”- olarak görmek suretiyle bu gerçeği inkar ettiler; diğer bir bölümü ise o’nu ve mesajını tamamiyle reddettiler. Hz. İsa’nın ilk izleyicilerinin o’nu sadece bir beşer olarak gördükleri gerçeği, miladî takvimin ilk üç veya dört yüzyılı boyunca devam etmiş olan birçok teolojik tartışmadan açıkça anlaşılmaktadır.
Böylece bazı tanınmış ilahiyatçılar, mesela 2. yüzyılın sonlarına doğru yaşamış olan Bizanslı Theodoros ve izleyicileri -ki aralarında 260 yılında Antakya Piskoposu olan Samosata’lı (Samsat, Adıyaman -T.ç.n.) Paul de vardır- o zamanki İncil metinlerinde zikredilen “Allah’ın oğlu olma”nın tamamen sembolik bir anlam taşıdığını ve Hz. İsa’nın Allah tarafından onurlandırılan/yüceltilen bir insandan başka bir şey olmadığına işaret ettiğini söylemişlerdi:
Piskopos Arius’un (280-326) başlangıçta yaygın olan öğretileri, Allah tarafından belli bir görev için seçilmiş olan ölümlü bir beşer olarak Hz. İsa kavramında ve mutlak Tek, bilinmez ve her yaratılmıştan farklı bir varlık olarak Allah kavramında odaklanmıştır: Ama bu doktrin İznik (325) ve İstanbul (381) Konsilleri tarafından mahkum edilmiş ve Hristiyan kitleler üzerinde etkili olmasına mani olunmuştu.
16 Yani, Hz. İsa’nın Allah’ın Elçisi olduğuna ve böylece, Son Peygamber Muhammed (s)’in -ki getirdiği mesaj, Hz. İsa’nın hakiki mesajının tasdikçisi ve genişleticisi idi- atası/öncüsü olduğuna inanan herkesi.