Bir birinden güzel ve komik Nasreddin Hoca Fıkraları, Nasreddin Hoca Fıkraları kısa (Nasreddin Hoca Fıkraları kısaca) Nasreddin Hoca Fıkraları komik , eğitici ve güzel fıkraları sizler için bu sayfada toparladık. Nasreddin Hoca’nın birbirinden güzel fıkraları bize iyiliğin, dürüstlüğün ve hoşgörünün yollarını gösterir. Bilgi, görgü ve hikmet dersleri verir. Nasreddin Hoca konuşmaya başladığında herkes susup onu dinler. Fıkraları dünyanın her yerinde, duyan herkesi güldürür, düşündürür. Gerçekten bu fıkralar sadece güldürmek için değil, daha çok düşündürmek, ibret vermek için anlatılır. 13. yüzyılda yaşadığı sanılan Nasreddin Hoca, aradan geçen yüzyıllara rağmen hala içimizde yaşamakta ve herkes tarafından sevilmektedir. O, bütün kötülüklere düşman, bütün iyiliklere dost, samimi, dindar ve keskin zekalı bir insandır Fıkralarını okuyalım, öğrenelim: Az gülelim, çok düşünelim. İşte En Güzel Nasreddin Hoca Fıkraları…
Şakadan hoşlanmam
Nasrettin hoca pazarda dalgın yürüyormuş. etrafındaki esnafları seyrediyor. bu sırada ensesine bir tokat geliyor. Hoca tökezlemiş bir kaç adım sendelemiş neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasını dönmüş.
Bir bakmış ki hocanın 2 katı hayvan gibi bir adam. Hoca durmuş bir yutkunmuş önce, sonra:
– bana senmi vurdun? demiş adama.
Adam: – ben vurdum lan ne olacak demiş.
Hoca: – sakadan mı vurdun ciddiden mi? demiş
Adam: – ciddi vurdum napacan?!
Hoca: – Aman aman, öyle olsun… Cunku şakadan hiç hoşlanmam da …
Namaz
hoca bi gün camiye gitmiş namaz kılacakmış hoca vaaz verirken demişki sağ tarafıızda melekler sol tarafınızda şeytan bulunur.
Bunu duyan hoca namaz sonunda selam verirken sağa dönmüş meleklere esselamün aleyküm demiş sola dönüp şeytanlara iktirin len burdan deyip namazı bitirmiş.
Kazan
Nasrettin Hocanın komşusu, hocadan kazan istemiş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, komşu içine bir kazan koyar ve hocaya getirir. Hoca, “Bu ne?” diye sorunca komşusu “Senin kazan doğurdu” der. Hoca kazana bakar ve “Kazanın *mına koymuşsun, tabi doğurur” der…
Rüzgarın Attığı Adam
Hoca bir gün boş bir bostana dalar yolar temizler bostanda ne varsa marullar patlıcanlar salatalar. Doldurur bir çuvala tıka basa tam yükü yüklenecekken Çam yarması bir adam peyda olur herif der ne arıyorsun burada hoca bir düşünür ve cevabı bulur Der ki:
-Dün bir rüzgar çıkmıştı ya o attı beni buraya
-Demek seni buraya atan rüzgar peki ya bu patlıcanlar marullar onları da hep rüzgarmı kopardı
-Evet biraz fazlaca esiyordu beni öteye beriye savurdu neye uğradığımı bilemedim bari şunlara tutunayımm dedim neye tutundum sa elimde kaldı.
Bunun üzerine bostancı kızar:
-Peki çuvala koyan da mı rüzgar söyle kim doldurdu çuvala bunu?
Hoca tatlı tatlı kaşır burnunu
sonra döner der ki:
-ilahioğlum işte ben de onu düşünüyorum ya……
Evlilik ne demektir?
-Hoca, evlilik ne demektir?
-Gunduzleri cifte hirlama, geceleri cifte horlama!
Baklava
Hoca akşamleyin eve doğru yürürken, baklava seven bir köylüyle karşılaşır.
-Hoca, kısa bir süre önce bir adam buyuk bir tepsi baklava goturuyordu…
-Beni ilgilendirmez!
-Fakat adam tepsiyi sizin eve goturuyordu.
-O zaman seni ilgilendirmez!
9 Mu 10 Mu?
Hoca bir gün köyden eşekleri almış şehre satmaya gidiyormuş. Eşeğin birisine binen hoca ikide bir eşekler kaybolmasın diye sayarmış. Yine sayacağı zaman altındaki eşeği saymayarak 9 eşek olduğunu görmüş. İnmiş eşekten yine saymış bu sefer 10muş. Hoca şaşırmış ve ;
-9 mu 10 mu kara verin artık ! demiş
Allah Biliyor
Nasreddin Hoca bir cimri tanıdığının evine gittiginde tanıdığı ona bayat ekmek ile bir tabak bal ikram etmis. Nasreddin Hoca bayat ekmegi disi kesmeyince sinirinden balı kaşıkla yemeye baslamış. Ev sahibinin gözü yerinden oynamis :
-Aman efendim, bal ekmekle yenmez ise, insanin içini sıyırır, demis.
Nasreddin Hoca hiç ses çikarmadan balı bitirmis ve :
-Kimin içinin siyrildigini Allah biliyor, demis.
Bu Nasıl Namaz
Nasreddin Hoca abdest alirken, bir ayagina su yetmemis. Namaz kilarken de bir ayagini yukar kaldirarak namaz kilmis. Bunu gören cami cemaati :
-Hocam bu nasil namaz? diye sormus.
Nasreddin Hoca :
-Bir ayaği abdestsiz namaz, diye cevap vermis.
Yemek
Birgün bir fakir adam elinde sadece kuru bir ekmekle yürürken bir lokanta görmüş çook güzel yemekler pişiyormuş. Adam dayanamayıp ekmeğini yemeğin buharına tutup tutup yiyormuş bunu
aşçı görmüş demişki;
AŞÇI: -Burda ne yapıyorsun.
ADAM: -Yemekler çok güzeldi bende ekmeğimi buharına tutuyordum.
AŞÇI: -O zaman parasını ver!!!
ADAM: -Ben birşey yapmadımki sadece ekmeğimi buharına tutup yedim.
AŞÇI: -O zaman kadıya gideceğiz.
Demiş;
Adamla aşçı gitmişler kadıya. aşçı kadıya söylemiş kadı (hoca) aşçıya yaklaş demiş aşçı hemen yanına gitmiş hoca içi para dolu kese çıkarmış hoca aşçıya kulağını yaklaştır demiş. aşçı yaklaştırmış hoca keseyi biraz sallamış aşçı sormuş hocam siz bana vermedinizki demiş. Hoca eeee o senin yemeğinin buharını almış sende paranın sesini alırsın demiş…
Yarım Öksürük
Hoca’nın zekasını çekemeyen iki kişi iddiaya girerler.
Biri der ki:
-Kim Nasreddin Hoca’yı mat ederse ona on altın vereceğim.
Nasreddin Hoca’yı yemeye davet ederler. Sofrada:
-Efendim, bize yarım öksürük lazım. Lütfen yarım öksürünüz.
Hoca hiç düşünmeden, sofradaki ekmek bıçağını alır. Bıçağın ağzını kendi ağzına koyup öksürür.
-Buyurun, der. İsterseniz orasını alınız, isterseniz burasını…
Yemesi Kolay Olsun
Timur’un defterdarları hesapta bir yanlışlık yapar.
Bunun üzerine Timur çok kızar ve o defterdara kağıtları yedirir, işten de kovar.
Yerine Nasreddin Hoca’yı alır. Nasreddin Hoca, hesapları yufka üzerine yapmaya başlar. Timur, durumu görünce haliyle sebebini sorar.
Cevap da tam Hoca’dan beklenildiği gibidir:
-Yemesi kolay olsun diye Hünkarım!
Ağlama Sebebi
Nasrettin Hoca, bir gün zengin bir adamın cenazesinde hem tabutun yanında yürüyor hem de sesli sesli ağlıyormuş. Cenazeye katılanlardan biri onu teselli etmek için yaklaşmış.
– “Merhum akraban mıydı?”
Hoca cevap vermiş:
-“Yok akrabam değildi, bende ondan ağlıyorum ya!”
Ver Kaftanı Al Semeri
Nasreddin Hoca eşeğine binmiş köyüne giderken sıkışır, bir ağaçlık dere kenarında eşekten inerek kaftanını çıkarır, eşeğin üzerine koyarak ortadan kaybolur, ihtiyacını gidererek döndüğünde kaftanı ortada yoktur. Israrlı sorgulamasına rağmen eşeğinden de tık çıkmayınca Hoca sinirlenir. Eşeğin semerini çözerek omuzlar ve eşeğine;
“Bre mel’un! Ver kaftanımı vereyim semerini!” diye bağırır.
İŞE YARAR ŞEY
Bir gece yarısı derin bir uykuya dalan Hoca’yı, hanımı telaşla uyandırır. Hoca uykulu uykulu sorar:
– Ne var hanım? Ne diye uyandırıyorsun beni?
Hanımı:
– Kalksana efendi der korkulu bir sesle. Aşağı katta tıkırtılar duyuyorum. Eve hırsız girdi galiba.
Hoca hiç aldırış etmez;
– Merak etme hanım der, eğer işe yarar bir şey bulursa gidip alırız elinden!.
Hoca Çıktı Mandalar Yesin
Nasreddin Hoca, vali ve üst düzey bürokratlarla bir yemeğe katılır. Hocaların çok yemek yemesiyle ilgili bir fıkra anlatılır:
“Hoca ile manda bostana düşmüş. Görenler, hangisini çıkaralım demişler. Kimileri mandayı çıkarın o çok yer demiş, kimileri de yok hoca daha fazla yer onu çıkarın demiş.”
Fıkrayı dinleyen Nasreddin Hoca masadan kalkmış, bir kenara oturmuş. Masadakilerden biri Nasreddin Hoca’ya:
“Hocam niçin kalktınız” diye sormuş.
Nasreddin Hoca şu cevabı vermiş:
“Hoca çıktı mandalar yesin.”
Ev Secdeye Giderse
Uzun bir yolculuğa çıkan Hoca bir akşam üstü
eski bir hana iner. Han o kadar yıkık döküktür ki nereye baksan zangır zangır titriyor. Hoca :
– Yahu hancı efendi der, bu nasıl ev böyle. Şunu
doğru dürüst tamir ettirsen olmaz mı? Her köşesinden bir ses geliyor.
Hancı oralı olmaz hiç.
– Aldırma hoca der, bizim ev biraz derviş tabiatlıdır. Devamlı Allah’ı zikreder.
Hoca bunları da duyunca artık dayanamaz :
– Hele der, ver şu aldığın paramı da çekip gideyim burdan. Ne olur, ne olmaz. Belki senin derviş
evinin aklına secdeye kapanmak gelir?
Niye Gelmediniz
Nasreddin Hoca, bazı menfaatperestler tarafından devletin yetkili mercilerine şikayet edilir.
Bunun üzerine Nasreddin Hoca ifadesi alınmak üzere çağrılır. Fakat gitmez. Yetkililer kendisine üç-dört defa haber gönderirler.
Nasreddin Hoca yine oralı olmaz. Daha sonra polis tarafından yetkili merciye götürülür. Nasreddin Hoca’ya sorarlar:
– Seni birkaç defa çağırdığımız halde niye gelmedin?
Nasreddin Hoca şöyle cevap verir:
– Biz camilerde her gün beş kez ezan okuyarak sizi Allah’ın huzuruna çağırdığımızda niye gelmediniz?
Yere Düşene Kadar
Nasrettin Hoca bir gün cuma hutbesini okuduktan sonra namazı kıldırmak için aşağı inerken birden ayağı kaymış ve paldır küldür yuvarlanmış aşağı.
Cemaat koşmuş yardımına hemen:
-Aman hocam merdivenden düşerken canınız çok yandı mı?
-Hayır, yere düşene kadar hiç canım yanmadı.
Döve Döve Helva Yedirmek
Konya çarşısındaki helvacı dükkânlarının vitrinlerine iştahla bakan gariban adamın biri, bir dükkân sahibinden biraz helva sadaka olarak vermesini istemiş. Dükkâncı vermemiş. Garibanın canı da çok helva çekmiş. Dayanamayıp, dayak yemeyi de göze alarak başka bir helvacı dükkânına girmiş. Bir lenger helvayı önüne çekmiş ve hızla atıştırmaya başlamış.
Helvacı adamın üstüne yürümüş;
– Bre adam, sorup istemeden, parasını ödemeden böyle helva yenir mi? demişse de adamın aldırmayıp atıştırmayı sürdürdüğünü gören helvacı, adama sille tokat girişmiş.
Dükkânda tesadüfen bulunan Nasreddin Hoca müşterilere doğru dönüp:
-Şu Konyalı helvacılar ne iyi adamlar; parası olmayan garibana bile döve döve helva yediriyorlar, demiş.
Eşeğe Yazık Olur
Nasreddin Hoca hayvanlarına ağır yükler yükleyip onlara eziyet eden köylülerine iyi bir ders vermek istemiş. Bir gün eşeğine binerek köy meydanında dolaşmaya başlamış. İşin garibi dolu bir çuvalı da sırtına vurmuş, öyle geziyor. Şaşırıp sormuşlar :
– Yahu Hoca Efendi, hem eşeğin üzerindesin, hem çuvalı sırtında taşıyorsun. Nasıl bir iş bu ?
Hoca cevabı yetiştirmiş hemen :
– Zavallı hayvan, demiş. Zaten gece gündüz demeden hizmet ediyor bana. Sırtına bindiriyor, yüklerimi taşıyor, değirmeni çeviriyor. Bu kadar hizmetlerinden sonra dolu çuvalı da ona yüklemek istemedim. Bu yüzden ben vurdum sırtıma.
Hatim İndiririm
Nasrettin Hoca’ya karısı bir akşam:
– Sen benim yüzüme bakarak sadece besmele çekiyorsun, demiş.
Hoca:
– Eee ne olmuş ki?
Karısı:
– Halbuki imam efendi karısının yüzüne bakınca Yasin-i Şerif okuyormuş.
Hoca gülmüş:
– Senin yüzün o kadar güzel olsa, ben hatim bile indiririm.
Dünyanın Dengesi
Hoca’nın, her sorunun altından kalktığını duyan bir adam:
– Benim soruma bir cevap bulamaz diye öğünür.
Günlerden bir gün yolda karşılaşırlar. Adam sorar :
– Hocam der, söyler misin, sabah olupda insanlar evlerinden çıkınca ne diye hep aynı yöne gitmezler de kimi o yana, kimi bu yana gider?
Hoca hemen cevabını verir sorunun:
– Yahu efendi der, herkes aynı yöne gidecek olursa dünyanın dengesi bozulurdu!.
Oğlak Büyüdü
Bir gün Nasrettin Hocaya burcunu sormuşlar.
Hoca :”Tekedir” demiş.
“Aman hocam nasıl teke olur?” diye sormuşlar.
Hocada:” ben doğalı 70 sene oldu oğlak büyüdü teke oldu” demiş.
Papazın Sakalı
Kendini beğenmiş bir papaz çıkar Hoca’nın karşısına.
– Bütün dünyayı dolaştım, sorularıma cevap
veren kimse çıkmadı. Bir de sana sorayım Hoca
– “Söyler misin, kaç tane yıldız var gökyüzünde?”
Hoca cevap verir :
– Bir eşeğin kılları kadar…
– Nasıl cevap bu der papaz, eşeğin kılları sayılır mı hiç?
– Peki der hoca, gökteki yıldızların sayılabileceğini kim söylemiş?
Papaz:
-İkinci sorumu bil bakalım. Sakalımda kaç tane kıl
vardır benim?
Hoca yine cevap verir:
– Eşeğin kuyruğunda kaç kıl varsa o kadar.
– Nereden biliyorsun diyecek olur papaz. Hoca şöyle anlatır:
– İnanmazsan otur şuraya. Sıra ile bir eşeğin kuyruğundan kıl koparalım bir senin sakalından. Eğer senin yüzün kabak gibi ortaya çıktığında eşeğin kuyruğunda hala kıl kalırsa senin haklı olduğuna inanırız.
Papaz sus pus olup sıvışır hemen..
Uzun Namaz
Nasreddin Hoca ile adamın biri birlikte yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca:
– Namaz saati! demiş, başlamış kılmaya.
Rekat üstüne rekat, selam üstüne selam.
Adamın beklemekten canı sıkılmış, hoca namazı bitirince sormuş:
– Yahu bu ne uzun namaz böyle?
– Kazaya kalmış namazlarım vardı, onları eda eyledim.
Bu sefer adam:
– Eh ben de bir namaz kılayım! demiş ve başlamış namaza.
Ama ne namaz, bitmiyor, sonunda hoca dayanamamış:
– Mübarek, senin namaz da uzun sürdü.
– Önümüzdeki haftanın namazını kıldım…
Kıyamet Kopacaksa
Hoca’ya bir oyun oynamak isteyen üç beş komşusu:
– Hocam derler, duyduk ki yarın kıyamet ko
pacakmış. Gel senin şu kuzuyu kesip yiyelim.
Söyleyene inanmadığı halde:
– Olur der hoca, dediğiniz olsun. Bir dere kenarında kızartır yeriz.
Güle oynaya derenin kenarına gelirler. Kuzu kızartılırken Hoca :
– Haydi der, ırmağa girip serinleyin biraz. Hava
çok sıcak.
– Hay sağ olasın Hoca derler. Sen hele kuzuyu kızartıver.
Sonra soyunup ırmağa girerler neşeyle.
Onlar yıkanıp eğlenirken hoca hepsinin elbisesini
ateşe atıp bir güzel yakar.
Adamlar dereden çıkıpda olanları anlayınca :
– Yahu hocam derler ne yaptın sen? Şimdi nasıl
döneceğiz köye?
– Bu kadar üzülmeyin canım der hoca gülerek.
Nede olsa yarın kıyamet kopacak. Elbiseye ne gerek
var..
Memnun mu?
Nasreddin Hocaya sormuşlar:
– Hocam Ramazan bizden memnun mu, onu memnun edebiliyor muyuz?
Hoca cevaplamış:
– Memnun olmasa her sene 10 gün önce gelir miydi?
Marifet Kavukta mı?
Adamın biri kargacık burgacık yazılarla dolu bir
mektup getirir Hoca’ya:
– Hocam der şunu okuyuver Allah aşkına.
Hoca mektuba dikkatle bakar. Yazı o kadar kötü ve karışıktır ki okumak mümkün değil.
– Al der, ben bu yazıyı okuyamadım!
Adam birden sinirlenir:
– Yahu der, ne biçim hocasın sen! Kocaman kavuğundan bari utan. Bir mektubu bile okuyamadın!
Bu sefer sinirlenmek sırası Hoca’ya gelir. Kavuğunu çıkartıp adamın kafasına geçirerek:
– Haydi der, marifet kavuktaysa sen oku da görelim!
Onun Üstü Daha Kirli
Hoca’nın hanımı dere kenarında çamaşır yıkarken bir karga gelip sabunu kapmış. Zavallı kadın :
– Aman hoca demiş, karga sabunu kaçırıyor!
Hoca:
– Be hanım demiş, bırak götürsün. Onun üstü bizimkinden daha kirli….
Helva
Bir gün Hoca”nın canı helva çekmişti. Ama parası yoktu. Bakkala gitti, yutkunarak sordu:
-Bakkalbaşı, sende un var mı?
-Var.
-Yağ ile şeker de var mı?
-Onlar da var.
-Bre mübarek, ne duruyorsun öyleyse, helva yapıp yesene!
Sanatın Yarısı
Nasreddin Hoca çocukken onu bir terzinin yanına
çırak olarak vermişler. Aradan altı yedi ay geçmiş.
Bir gün anacağı çocuğu yanına oturtup:
– Anlat bakalım oğlum demiş bu kadar aydır
gidip geliyorsun. Ne öğrendin ustandan?
Küçük Nasreddin kocaman gözlerini anasına
dikip:
– Anam diye cevap vermiş. Dualarının bereketiyle
terzilik sanatınının yarısını öğrendim. Artık dikilmiş
şeyleri güzelce sökebiliyorum. Şimdi iş sökülmüşleri
dikmeye kaldı. Ama sabredip onu da öğreneceğim,
Yemi Kim Verecek?
Nasreddin Hoca, bir gün eşeğiyle odun getirir. Hava da çok sıcak olduğundan hem kendisi hem eşeği kan ter içinde kalırlar. Hoca odunları indirir, yerleştirir.
Karısına:
– Hatun, eşek çok yoruldu, onu bir yemleyiver, diye seslenir.
Karısı da o gün yorgun olduğundan:
– Efendi, benim isim var, sen yemleyiver, der.
Hoca sıcaktan iyice bunalmış vaziyette kendini minderin üzerine atar.
– Olmaz! Hiç halim yok, veremem, sen ver der.
Eşeğin yemini sen vereceksin ben vereceğim derken is kızışır. Epeyce tartışırlar.
En sonunda Hoca:
– Pekala! Öyleyse aramızda bahse tutuşalım. Kim önce konuşursa eseğe o yem versin. Anlaştık mı?
Karısı teklifi kabul eder. Ikisi de birer köseye çekilirler.
Az sonra kadın, el işini alarak komşuya gider. Hoca birşey diyemez.
Aradan biraz zaman geçer. Eve bir hırsız girer. Hoca’yı görünce kaçaçak olur. Ama Hoca’dan hiç ses ve tepki gelmediğini anlayınca kaçmaktan vazgeçer.
Ortalıkta ne var ne yoksa koca bir çuvala doldurur. Hoca’nın gözleri önünde çuvalı yüklenerek evden çıkar.
Karısı epey zaman sonra eve girip evin halini görür. Eşyaların yerinde yeller esmektedir. Telaşla:
– Bu ne hal Efendi! diye çığlık atar.
Hoca yattığı yerden doğrularak:
– Haydi bakalım Hatun, bahsi kaybettin. Eşeğin yemini sen vereceksin!
Sesimin Gittiği Yer
Bir gün Hoca’yı bütün gücüyle koşarak ezan okuyor gören komşuları iyice şaşırmışlar.
Birisi :
– Yahu hocam demiş, nasıl iş bu?… Ardından atlı
mı kovalıyor seni!
– Hayır demiş Hoca. Sesimin nereye gittiğini anlamak için koşuyorum…?
Fidan
Nasrettin Hoca bir gün evinin bahçesine birkaç fidan diker. Fakat diktiği fidanları akşam söker. Ertesi sabah aynı fidanları yeniden
bahçeye diker. Fidanları akşam tekrar söker. Hoca”nın yaptıklarını gören komşuları dayanamayıp yanına gelirler.
-Hocam, bakıyoruz; fidanları sabahları dikiyor, akşamları da söküyorsun. Bu nasıl iş, bir türlü akıl erdiremedik.
-Ah, hiç sormayın komşular… Baksanıza ortalık hırsızlardan geçilmiyor. Ne olur ne olmaz, insanın malı hep gözünün önünde
olmalı!
Yalancı Şahit’le Hoca’nın Eşeği
Hoca şehrin kadısını ziyarete gitmiş. Eşeğini de
mahkeme kapısının önüne bağlamış. Bu sırada yalancı şahitlik suçundan ceza alacak bir adam getirmişler. O devirde böylelerine verilen ceza, bir eşeğin sırtına ters oturtulup çarşı pazar dolaştırılmakmış. Kadı Efendi hocadan eşeğini vermesini rica etmiş. Yalancı şahidi Hoca’nın eşeğine
bağlayıp götürmüşler. O gün akşama kadar eşeğini
beklemek zorunda kalmış Hoca.
Bir başka gün yine Kadı Efendiyi ziyarete gelmiş
Hoca. Yine aynı adamı yalancı şahitlik suçundan getirmişler. Hoca dayanamamış:
– Yahu demiş bana baksana sen. Ya yalancı şahitlikten vazgeç, ya da kendine bir eşek satın al!.
Halep Ordaysa Arşın Burada
Palavracının biri başına topladığı üç beş cahile
karşı övünüp duruyormuş:
– İşte ben böyle güçlü ve maharetli bir adamım.
Evet ben Halep’te bulunduğum sıralarda altmış arşın uzağa atlamış bir kimseyim!…
Hoca da bu sırada oradan geçiyormuş. Palavracının yanına yaklaşıp:
– Yaa demiş demek sen altmış arşın atlarsın.
Haydi atla da görelim.
Adam hık mık etmiş. “Ama demiş ben Halep’te
atladım…” Hoca kızmış:
– Canım demiş, Halep oradaysa arşın burada!?
Testiyi Kırmadan
Hoca oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini istemiş. Çocuk dışarı çıkarken
de ensesine bir tokat atıp:
– Testiyi kırma ha! diye öğüt vermiş. Bunu gören
komşulardan biri :
– Yahu Hoca demiş, henüz testiyi kırmadan ne diye dövüyorsun yavrucağızı?
Hoca cevap vermiş:
– Testiyi kırdıktan sonra dövmüşüm neye yarar be
birader!.
Düşünen Hindi
Küçük bir papağanın on beş altına satıldığını
gören Hoca, bir koşuda evine gidip kümesteki hin-
disini tutmuş. Apar topar pazara götürüp başlamış
bağırmaya.
– Satılık hindii… Satılık hindii… Yirmi altına satılık
hindi!
Şaşırmışlar pazardakiler.
– Yahu hocam demişler. Bir hindinin yirmi altın
ettiği nerede görülmüş?
– Ne var yani diye çıkışmış hoca. Demin bir kuşu
on beş altına sattılar.
– Ama o papağandı demişler. Tıpkı insan gibi
konuşuyor o.
– Olsun demiş Hoca. O konuşursa bu da düşünür!
Yay Tutarsa
Kimi insanlar olmayacak hevesler peşinde koşup
durur. Nasreddin Hoca böylelerine bir ders vermek
istemiş bir gün. Elinde koca bir bakraç yoğurt mayasıyla gölün kenarına gelmiş. Başlamış kaşık kaşık dökmeye:
– Ne yapıyorsun hoca? demişler.
– Göle yoğurt mayası çalıyorum, demiş kıs kıs gülerek.
– Olur mu demişler, göl yoğurt mayası tutar mı hiç?
Hoca cevabı yapıştırmış tabii:
– Ya tutarsa….
Buzağının Anası
Bir buzağı Hoca’nın bostanını harap etmiş. Ne var ne yok tepelemiş yaramaz buzağı. Hoca’nın fena halde canı sıkılmış. Eline bir sopa geçirmiş, buzağının anası olan ineği kovalamaya başlamış:
– Yahu demişler, bostanını buzağı harap etti. Sen
anasının peşinden koşuyorsun…
– Bilmez gibi konuşmayın demiş hoca. Çocuk ne
öğrenirse anasından, babasından öğrenir…
İşte Ayaklarınız
Üç dört çocuk ayaklarını suya sokmuş oynarlarken Nasreddin Hoca’nın yanlarına doğru geldiğini görmüşler. Bir muziplik düşünmüşler hemen:
– Aman hocam diye bağırmış birisi. Ayaklarımız birbirine karıştı. Bir türlü bulamıyoruz.
– Ya demiş, Nasreddin Hoca, ben şimdi bulurum
onları.
Eline geçirdiği sopa ile başlamış su içindeki ayaklara vurmaya.
Çocuklar zıplayıp kalkmışlar sudan. Hoca gülmüş:
– Tamam mı demiş, herkes ayağını buldu mu şimdi?.
Hırsızın Hiç mi Suçu Yok?
Bir gün Hoca’nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış.
Birisi :
– Hocam demiş ne diye ahırın kapısına iyi bir kilit
takmadın sanki?
Bir başkası :
– Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor? Anlamadım hoca efendi diye konuşmuş.
Bir diğeri de :
– Hoca demiş, kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nereden baksan dökülüyor.
Hoca kızmış:
– Yahu demiş, iyi, güzel de kabahatin hepsi benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?..
Ye Kürküm Ye
Hoca davet edildiği düğün ziyafetine gündelik elbiseleri ile gidince kimse kendine aldırış etmemiş.
Ne buyur diyen var, ne otur diyen. Canı sıkılmış
Hoca’nın. Bir koşu evine dönüp bayramlık kürkünü
geçirmiş sırtına. Düğün yerine gelmiş. Onu Kürküyle görünce büyük bir saygı göstermişler. Baş köşeye oturtmuşlar. Önüne tabak tabak yemekler sıralamışlar.
Hoca kürkünün ucundan tutup çorba tasına daldırmış birden.
– Ye kürküm ye… diye bağırmaya başlamış. Şaşırıp sormuşlar:
– Ne yapıyorsun hoca efendi, kürk yemek yer mi hiç?
Hoca cevabını vermiş sorunun:
– Madem ki bütün saygı ve ikram kürküme yapılmıştır. Öyleyse yemeği de o yesin!
O zaman gör feryadı
Hoca esegini kaybetmis ve ariyor, bu arada da neseli bir turku tutturmus.
Birisi kendini sormaktan alikoyamaz:
-Hoca Efendi, esegini kaybettigini herkes bilirken, turku soylemeni duymak eglenceli gorunuyor. Oysa kaybina feryat edip aglaman beklenirdi!
-Son bir umidim, aptal mahlukun su kucuk tepenin arkasinda olabilecegidir, arkadas. Eger degilse, bekle ve gor o zaman sen bendeki aglamayi feryadi!
Kim Suçlu
Bir keresinde, Hoca Aksehir’de ki mahkemeye kadi tayin edilir. Bir gun bir adam kosarak mahkemeye gelir ve Hoca’ya:
-Farzedelim iki inek mera da dovustu ve biri oldu, Hoca Efendi. Oldurenin sahibi sorumlu tutulacakmidir?
Adamin hilekar gozlerini farkeden Hoca dikkatliydi.
-Yerine gore, der, hukum vermeden.
-Karar vermene yardimci olabilir, Hoca Efendi. Senin inek benimkini oldurdu!.
-Bu halde, genel olarak bilindigi gibi inekler hayvandir. Hayvanlara sebep baglanmadigindan dolayi, kesinlikle sorumsuzlardir. Bu yuzden de, sahibi sorumlu tutulamaz!
-Ozur dilerim, Hoca Efendi, dilim surctu. Benim inek seninkini oldurdu demek istemistim!
Bu haber uzerine, Hoca’nin kani beynine sicrar. Sakalini ceker, kalkar ve yeniden oturur.
-Bu ilk dusundugumden daha karmasik bir durum, der. Memurlugunun tum agirbasliligiyla katibine doner ve ekler “yaninda ki rafta duran kara kapli kitabi ver bakayim!”
Bizede Uğrardı
Arkadaslari Hoca’ya, katı bir koca olmadigina, takilirlar:
“Hoca, karin tum zamanini komsu arkadaslariyla geciriyor!”
“Hayir dogru degil. Eger dogru olsaydi, bize de bir ara ugrardi!” diye cevaplar Hoca.
Bizde Kibir Yok
Arkadasları Hoca’ya, katı bir koca olmadığına, takılırlar:
“Hoca, karın tüm zamanını komşu arkadaslarıyla geçiriyor!”
“Hayir doğru değil. Eğer doğru olsaydı, bize de bir ara uğrardı!” diye cevaplar Hoca.
Düşünür
Nasreddin Hoca Aksehir pazarinda bir adamin basina toplanmis olan kalabaliga yaklasir.Satici elindeki kusu satmaya calismakta ve fiyati ise cok yuksek 50 Akce, yan taraftaki tavuklar ise 5 Akce. Hoca bir turlu fiyattaki asiri farki anlayamaz ve sorar
-Hemserim bu nasil kus 50 Akce istersin?
-Hoca efendi bu bildigin kus degildir bunun ozelligi var.
-Neymis ozelligi?
-Hocam bu kusa papagan derler ve konusur.
Hoca aniden hemen eve kosar, kumesten hindisini kaptigi gibi pazara doner. Papagan satmakta olan adamin yanina durur ve yuksek sesle;
-Bu gordugunuz kus sadece 100 Akceye, gel, gelll!
Herkesten cok papagan satan sasar bu ise ve sorar.
-Hocam 100 Akce cok degil mi bir hindi icin?
-Sen 50 ye satiyorsun ama
-Dedim ya hocam benim kus konusur ama
-Oyleyse, benimki de dusunur!
On Akçe Peştemal
Timur bir gun yanina Hoca’yi da alarak Aksehir’in Meydan Hamamina gider. Soyunup pestemallara sarinip sicak bolume gecerler. Gobek tasinda oturup bir yandan sohbet ederken bir taraftan terlerler. Derken Timur Hoca’ya sorar.
-Hoca sen bir deryasin! kiymet bicmesini bilirsin. Su halimle ben kac para ederim?…
Hoca;
-On akce der.
Kendisine bu kadar az kiymet bicilmesi Timur’u kuplere bindirir.
-Bre gafil sen bana nasil on akce ettigimi soylersin bu parayi sadece pestemal yapar! deyince
Nasreddin Hoca boynunu bukerek;
-Pestemali hesapa kattim zaten! der.
Ticaret
Nasreddin Hoca birgün pazarda 10 akçeye aldığı 10 odunu,
9 akçeye satıyormuş. Etraftan sormuşlar: “Hocam bu ne iştir hiç
böyle ticaret olur mu?”
Hoca gayet sakin cevaplamış:
“Olsun. Önemli olan işi nasıl yaptığın değil,
insanların seni iş yaparken görmesidir.”
Maya Tutarmı
Hocanın canı bir gün sarma çeker.Ama elinde yoğurt bakraçları anası da ağlamış ne yapim ne yapim derken aklına göl gelmiş.Gelmiş gölün kenarına,atmış bakraçları kenara çıkarmış sarmış sigarasını hafif hafif demleniyor.Sonra birden bekçinin düdüğünü duymuş. Eyvah şimdi yandık derken aniden atmış sarmayı bakracın içine sonrada bakracı tutmuş göle dökmeye başlamış.O esnada bekçide yanında bitivermiş.Bakmış bakmış anlamamış sonra hocaya sormuş ne yapıyorsun diye.Hocada görmüyor musun yoğurt mayalıyorum demiş. bekçi kahakahalar içinde ilahi hoca koca göl hiç maya tutar mı demiş.Hocada ya tutarsa diye cevap vermiş.Sonra bekçi ilahi hoca diyip güle güle yoluna devam etmiş.Hoca hem keyfine hem yoğurda yanarken bekçinin arkasından bakıp şimdi bu salak herkese anlatır demiş.
Ateş Düştüğü Zaman
Nasreddin Hoca’nın evine tüccar arkadaşı misafir olmuş.Hoca ona mantı pişirip getirmiş. Arkadaşı acele edip mantıyı hemen ağzına atınca boğazı yanmış. Boğazının yandığını belli etmemek için başını tavana doğru dikmiş ve yanmanın etkisi gidince de başını tavandan indirmeyip sormuş :
-Hocam bu tavanı ne zaman yaptınız.
Hoca hemen :
-Boğazına ateş düştüğü zaman, demiş.
Cennet Dolup Taşmış
Bir gün padişah Nasreddin Hoca’ ya sormuş.
Hocam ben ölünce cennete mi gideceğim yoksa cehenneme mi, söyle bakayım? demiş.
Hoca padişahtan korkmadan :
-Cehenneme gidersiniz padişahım? demiş.
Padişahın sinirden sakalları titremiş.
Bu durumu gören Hoca :
-Kızmayın padişahım ben aslında size cennete gidersiniz diyecektim fakat sizin cellatlarınızın kılıçlarıyla ölen suçsuz kişilerden cennet dolup taşmış.Bu yüzden cennete sığmazsınız diye cehenneme gidersiniz dedim, demiş.
Nerelere Kadar
Nasreddin Hoca, kirda sesinin yettigince bagirarak ezan okuyor ve olanca
hiziyla kosuyormus.
Bu durumu gören birkaç kisi, Hoca ya birsey oldugunu düsünerek yanina
yaklasip sormuslar :
– Ne oldu sana, Hoca efendi? Bu ne istir?
Hoca, kosmasini sürdürerek :
– Sesimin nerelere kadar gittigini merak ettim de… demis. Onun için
arkasindan kosuyorum…
Çömlek Hesabı
Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca’nın yaramaz oğlu, muziplik olsun diye.
Bir zaman sonra arkadaşları: “Bugün Ramazan’ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da: “Şimdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar.
Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar… Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca. “Arkadaşlar, bugün, Ramazan’ın kırk beşi” der.
Hoca’nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:
“Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırk beşi olur mu?” diye itiraz eder.
Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: “Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi beşi!”der.
Parayı veren Düdüğü Çalar
Bir gün Nasrettin Hoca pazara giderken çocuklar etrafını almışlar. Hepsi birer düdük ısmarlamış, ama para veren olmamış.
Hoca çocukların tümüne olumlu cevap vermiş:
– Peki, olur…
Çocuklardan yalnız biri, elinde para olduğu halde, Hoca’ya şunları söylemiş:
– Şu parayla bana bir düdük getirir misin ?
Hoca akşama doğru pazardan dönmüş. Yolunu bekleyen çocuklar hemen
Hoca’nın etrafını sararak düdüklerini istemişler.
Nasrettin Hoca, cebinden bir düdük çıkarıp kendisine para veren çocuğa uzatmış.
Ötekileri bağırmaya başlamışlar:
– Ya bizim düdükler nerede ?
Hoca’nın cevabı kısa ve anlamlı olmuş:
– Parayı veren düdüğü çalar.
PEYGAMBERİ KİM
Hoca bir gün Timur’un adamlarından birine sormuş: – “Sen hangi mezheptensin?” Adam elini göğsüne koyarak: – “Emir Timur!”, demiş. Oradaki bir başkası: – “Hoca Efendi, bir de peygamberini sor bakalım”, demiş. – “Gerek yok”, demiş Hoca. “İmamı Topal Timur olursa, peygamberi de kesinlikle Barbar Cengizdir.”
Erkek adam
Nasrettin hocaya bir gün yaşını sormuşlar hoca “45” demiş. Aradan 5 sene kadar geçmiş. Hocaya yine yaşını sormuşlar hoca yine “45” demiş, “ya hoca olur mu? 5 sene önce 45 tin” demişler. Hoca bozuntuya vermeden “erkek adam sözünden dönmez” der.
Kimin içi yanıyor
Bir bayram günü nasreddin hoca komşusuna ziyarete gidince komşusu her misafire olduğu gibi hocaya da bal ikram ediyor. bir tepsi içinde gelen koca bir petek baldan her gelen misafir bir iki kaşık alır çekilirmiş. komşusu bakar ki hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor. peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor. dayanamayıp:
– aman hoca fazla yeme yoksa için yanar. deyince hoca cevabı yapıştırır:
– kimin içinin yandığını allah bilir.
Ceviz ağacında kabak yetişseydi
Bir yaz günü Nasreddin Hoca biraz serinlemek için ceviz ağacının gölgesine oturmuş. Biraz ilerdeki kocaman helvacı kabakları gözüne ilişince, kendi kendine:
– “Şu Allah”ın işine bak, otun üstünde koskoca kabak yetişiyor, şu dalları yere göğe uzanmış, bir evleklik yer tutan ceviz ağacının meyveleri ufacık!..” diye düşünürken, tam o sırada başına bir ceviz düşmüş.
– “Ah başım!” diyerek yerinden fırlamış Hoca, “Tövbe ya Rabbim, bir daha senin işine asla karış-mam! Ya ağaçta ceviz yerine kabak yetişseydi !…” demiş.
Benim yerime seni götürür
Hoca Nasreddin ölüm döşeğindeymiş. Karısını çağırmış.
-Hanım en güzel elbiselerini giy, iyice kokular sürün, tak takıştır yanıma gel otur.
-Ayol hoca delirdin mi sen. Bu durumdayken ben nasıl süslenirim?
-İyi ya azrail gelince belki beğenip benim yerime seni götürür.
Cennette yer kalmadi
Bir gün padişah vezirlerine.
gidin bana hoca yı çağırın demiş..
nasrettin hoca gelmiş.
padişah:
hoca ben cennetemi yoksa cehennememi gitcem demiş.
hoca: cehenneme
padişah:neden demiş
hoca:boş yere öldürrüğünüz insanların hepsi cennete gitti cennette yer kalmadı……
Sen düştün
Nasreddin Hocanın bir gün karısı ölmüş.Bir ay sonra kocası ölmüş dul bir kadınla evlenmiş.Evlendiği kadın Hoca ya sürekli eski kocasını anlatıyormuş.Yine bir gün yatakta kocasını anlatıyordu.”İşte benim kocam şöyle yapardı, böyle yapardı” diye.Hoca sinirlenmiş ve kadına bir tekme atmış kadın yere düşmüş.Kadın sormuş:
-Aman hoca niye attın beni yataktan? Hocanında cevabı hazır:
-Eeee yatakta bi sen yatıyosun bi ben bide eski kocan.Üçümüz sığamadık sende düştün.
Nezleyimde…
Timurlenk, Akşehir”de karargah kurulunca şehir halkı adına Nasrettin Hoca ile eşraftan iki zat hatır sormaya gittiler. Kahveler içilip sohbet edildikten sonra, Timur sormuş :
– Karargahımı nasıl buldunuz?
Beylerden biri cevap vermiş :
– Çok güzel ama fena bir koku var!
Timur fena halde kızmış, yanındakilere ” Alın şu adamı, boynunu vurun” demiş ve öteki beye dönmüş :
– Koku var mı?
Adam korkusundan :
– Ne münasebet efendimiz, misk-ü amber kokuyor, deyince Timur gene kızmış :
– Neresi misk kokuyor dalkavuk herif! Alın şununda boynunu vurun!
Sonra aynı soruyu Hoca”ya sormuş. Hoca bakmış pabuç pahalı yapıştırmış cevabını :
– Vallahi hükümdarım ne diyeyim, nezleyim burnum koku almıyor.
Secdeye varırsa
Nasreddin Hoca ile arkadaşları Konya”da bir eve akşam yemeğine davet edilmişler. Ev eski ve ahşap, bastıkça tahtalar gıcırdıyor, hoca laf atmış :
-Evin tahtaları ses veriyor!
Adam ukala ya :
-Bizim ev pek sofudur, ara sıra zikreder!
Hoca laf altında kalır mı :
-Ya aşka gelip secdeye varırsa?
Elimi al
Mahallenin bencil kasabı, göle düşmüş. Başlamış çırpınmaya. Hemen koşup köylüler:-“Elini ver, elini ver” diye bağırmışlar. Ama adam elini uzatmamış. Tam göz göre göre boğuluyormuş ki Hoca seslenmiş:Yahu! o vermeyi bilmez.”Elimi al ” diye bağırsanıza.
Tesbih
Bir gun Hoca, yol ustu bir hana inmis. Nuh Nebi”den mi kalmis, Kaalubela”dan mi? Her ne ise.. Her tarafi delik desik olmus; adeta cokmeye bir basi kalmis. Hoca”nin yuregine bir korkudur dusmus ama, ne desin? Nihayet bir soz arasinda:
“Yahu, bu senin tavan da ne kadar gicirdiyor be, besik mi mubarek!” diyecek olmus ama, hanci baba hic orali olmamis; sozu sakaya bogarak;
“Agzini hayra ac Hoca, bu gicirti besik gicirtisi degil; tavan tahtalari Hak”ka tesbih cekiyor!” demis.
Hoca”nin kozu kullenirmi? Gozlerini hancinin gozune dikerek;
“Peki ama, demis; ya bu tavan boyle tesbih ceke ceke aska gelip de secdeye kapanirsa, bizim halimiz nice olacak!”
Kavuk
Bir gün bir adam, elinde mektup
Der ki, Hoca’yı tutup :
“Hocam, zahmet ya sana,
Şu mektubu bana bir okusana.”
Mektup baştan sona kadar Arapça
Şöyle bir iki evirir çevirir:
Sökemez; çaresiz, geri verir.
Der ki: “Başkasına okut bunu sen.”
Adam şaşırır : “Niçin ?”
“Türkçe değil bu mektup okuyamam.”
Yine anlayamaz adam.
Hocanın okuması yok zanneder:
“Ayıp Hoca, ayıp!”der.
“Benden utanmıyorsan şundan utan!
Şu başındaki koca kavuğundan.”
Hoca kavuğu çıkartıp uzatır.
Sonra: “-Mademki”der, “iş kavuktadır;
Haydi giy de şunu,
Kendin oku bakalım mektubunu.”
Subaşının Eşeği
Eşeği kaybolan Subaşı, ateş püskürmüş:
-Çabuk benim hayvanımı bulun, yoksa karışmam! Diye bağırmaya başlamış.
Herkesi bir telaş , bir korkudur almış. Eşeği aramak için dört bir tarafa dağılan Akşehirliler , yolda Hoca”ya rastlamışlar:
-Aman Hocam, bize yardım et. Yolda sahipsiz bir eşek bulursan hemen yakala n”olur.
-Eşek kimin?
-Subaşının.
Demişler. Hoca da: “Peki ararım” demiş ve türkü söyleye söyleye yolunu sürdürmüş. Karşısına çıkan bir köylü :
-Hocam, böyle türkü söyleyerek ne yapıyorsun?
Deyince ,Hoca:
-Subaşının kaybolan eşeğini arıyorum!
Demiş. Adam , yine sormuş:
-Peki , böyle türkü söyleyerek eşek mi aranır a Hoca?
-El elin eşeğini elbette türkü söyleyerek arar. Hele eşek zorla aranıyorsa. Üstelik Subaşınınsa….
O zaman Başka
Hoca”nın kadılık yaptığı sıralarda bir adam gelmiş:
-Hoca efendi demiş,size bir şey danışacağım.
-Buyrun sorun.
Demiş Hoca, adam sözünü sürdürmüş:
-Geçen gün , komşuların size ait olduğunu söyledikleri bir inek, tarlada bizim ineğin karnını vurup öldürmüş. Şimdi ne yapmam gerek?
Hoca , sakallarını sıvazlayıp bir an düşündükten sonra :
-Hayvan bu, demiş, dava edecek değilsin ya!..
-Teşekkür ederim kadı efendi.
-Sahibinin de bu işte suçu yok;ne bilsin böyle olacağını?
Adamın yüzü gülmüş, tekrar söze başlamadan önce:
-Kusura bakma kadı efendi, demin ben bir yanlışlık yaptım, ölen inek benimki değil, seninki imiş.
Hoca , yerinden doğrulup:
-Bak demiş, şimdi iş değişti. O halde verin raftaki kara kaplı kitabı da hele bir bakalım! …
Perdeyi Ben Buldum
Bir ahbap topluluğunda Hoca”nın eline iş olsun diye bir saz tutturmuşlar:
-Hadi bize güzel güzel bir şeyler çal da dinleyelim!
Demişler. Hoca sazı eline alınca mızrabı bir aşağı bir yukarı teller üzerinde rastgele dolaştırmağa ve böylece tuhaf tuhaf sesler, gıcırtılar çıkarmağa başlamış:
-Aman Hoca demişler, saz dediğin böyle mi çalınır? Perdeler üzerinde usuliyle gezinmek gerek …
Hoca , elindeki sazı dımbırdatmağı sürdürürken:
-Onlar perdeyi bulamazlar, aramak için gezinip dururlar. Ben buldu işte. Niçin boşu boşuna gezinip durayım, demiş. Gülmüş.
Ya Tutarsa
Hoca Akşehir gölünün kıyısına gitti. Yanında getirdiği bir çanaktan göle kaşık kaşık yoğurt mayası döküp karıştırıyordu. Oradan geçen biri ne yaptığını sordu. Hoca “Gölü mayalıyorum” dedi. “Aman Hoca, sen şaşırdın mı? Göl maya tutar mı hiç?” Hoca “Tutmaz bilirim, ama ya birde tutarsa……Düşün oğul, ya tutarsa” diye cevapladı adamı.
Zaten İnecektim
Nasıl olduysa Hoca eşeğinden düştü. Mahallenin çocukları etrafına toplandılar. Kıkır kıkır gülüşüp alay etmeye başladılar. Hoca “Aman çocuklar, bu kadar gülecek ne var?” dedi. “Ben zaten inecektim.”
Eşeğin Yönü
Eşeğin Yönü Bir gün Hoca eşeğine ters biner.
Halk:
-Hoca, eşeğin üzerinde ters yönde oturuyorsun.
Hoca cevabını yapıştırır:
– Benim yönüm değil, eşeğin yönü ters.
Keçi Kurban Olur mu?
Bir köylünün keçisi uyuz hastalığına tutulmuş. Katran sürmesini tavsiye etmişler. Köylü, keçiyi alıp Hoca ya getirerek:
-Efendi, senin nefesin uyuz hastalığına bire birmiş. Bu keçiyi bir nefes etmeni rica ederim, der.
Merhum:
-Nefes ederim, lakin hastalığın bir an evvel hayvandan def olmasını istersen, benim nefese senin tarafından da bir miktar katran ilave edilmelidir, der.
Aç mısın Susuz musun?
Hoca merhum köyleri dolaşıp halka vaaz etmektedir. Bir kasabaya varınca orada birkaç gün kalmaya karar verir. Üç-dört gün kalır, halka vaaz eder. Fakat kimse Hoca”ya “aç mısın, susuz musun?” demez. Cemaat gereksiz bilgilerin peşindedir. Hoca bir konuşmasında İsa Peygamber”in dördüncü kat semada olduğunu ve Allah”ın izni ile orada durduğunu anlatır. Camiden çıkarken cemaatten biri:
-Hocam çok merak ettim, acaba İsa Peygamber, dördüncü kat semada ne yiyip ne içiyor? diye sorar.
Hoca”nın tepesi atar ve yakınlarındaki cemaatin de duyabileceği bir şekilde:
-Yahu siz ne biçim adamlarsınız? Ben günlerden beri kasabanızda duruyorum, bana nasılsın, aç mısın, susuz musun diye sormuyorsunuz da tââ dördüncü kattaki İsa Peygamber”i soruyorsunuz, der.
Kedi Yedi
Nasreddin Hoca eve iki okka et getirir. Karısına:
-Aksama misafir gelecek. Yahni yaparsın” der.
Evdeki komşu kadınları, Hoca’nın karısını kandırırlar, iki okka eti pişirip yerler. Akşam yemeğinde misafire, çorba, arkadan pilav ve hoşaf gelir. Fakat Hoca’da Şafak atar. Karısına:
-Et ne oldu?” diye sorar.
Karısı:
-Kedi yedi, deyince Hoca, başını kaşır sonra kediyi ve kantarı getirmesini söyler. Kediyi tartar, bakar ki kedi iki okka gelir. Bunun üzerine:
-Hatun, bu et ise, kedi nerede, iki okka kedi ise, et nerede? der.
AĞAÇ YÜRÜMEZSE
Nasreddin Hoca’ya yapılan sataşmalar tükenip bitmez. Akşehirliler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar: – “Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır?” Hoca’nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: – “Her halde öyle olmalı.” – “Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize de görelim!” Hoca: – “Pekala şimdi size bir numara yapalım” der.. Karşısında durmakta olan çınar ağacına; – “Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!” der. Tabii ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehirliler: – “Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin!” diye gülünce Hoca: – “Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür”, der.
SECDEYE KAPANIRSA
Bir gün Hoca, yol üstü bir hana inmiş. Han Nuh Nebi’den kalma bir yer.. Her tarafı delik deşik; adeta çökmeye ramak kalmış. Hoca’nın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, ne desin? Nihayet bir söz arasında: – “Yahu, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor, beşik mübarek!” diyecek olmuş ama, hancı baba hiç oralı olmamış; sözü şakaya boğarak: – “Ağzını hayra aç Hoca, bu gıcırtı beşik gıcırtısı değil; tavan tahtaları Hakka tesbih çekiyor!” demiş. Hoca’nın közü küllenir mi? Gözlerini hancının gözüne dikerek: – “Peki ama”, demiş; “ya bu tavan boyle tesbih çeke çeke aşka gelip de secdeye kapanırsa, bizim halimiz nice olacak?”
HZ. İSA
Nasreddin Hoca, bir köyde vaaz veriyormuş. Laf arasında Hazreti Isa’nin göğün dördüncü katında olduğunu söylemiş. Vaazdan sonra, bir kadın Hoca’ya yanaşmış: – “Hazreti Isa, orada ne yer, ne içer?”, demiş. Hoca’nın tepesi atmış: – “Ey hatun, köyünüze geleli şunca zaman oldu, benim ne yiyip, içtiğimi sormazsın da, Allah’ın peygamberini sorarsın!”
BİR AYAK
Nasreddin Hoca abdest alırken, bir ayağına su yetmemiş. Namaz kılarken de bir ayağını yukarı kaldırarak namaz kılmış. Bunu gören cami cemaati: – “Hocam bu nasıl namaz?” diye sormuş. Nasreddin Hoca: – “Bir ayağı abdestsiz namaz”, diye cevap vermiş.
KUSUR ÇÖMLEKTE
Hocanın bir gün subaşıya işi düşmüş. Adam haraç ve rüşvet yiyen biriymiş. Hoca fakir, ne yapsın. Bir çömleğe toprak doldurmuş ve üstüne bal sıvamış. Gitmiş işini görmüş, ilamını almış, memnun. Ertesi gün kapısında bir adam bitmiş: – “Hoca demiş, subaşı ilamda bir kusur etmiş. Geri istiyor…” Hoca yutar mı: – “Kusura bakmasın evlat”, demiş. “Kusur ilamda değil çömlekteydi.”
GÜNAH
Bir Ramazan günü Nasreddin Hoca’nın gözleri susuzluktan afallamış. Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşmış. Tam suyunu içerken, bir köylü görmüş hocayı: – “Aman hoca, günah değil midir bu yaptığın!” – “Yıkıl karşımdan, Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem; ne günahı'”
NASRETTİN HOCA
Nasretin hoca bir gün ormanda eşeği ile beraber geziyormuş birden ezan okunmuş
ve nasretin hoca bir ağacın altına geçip namaz kılmaya başlamış ve yukarıdan bir uçak geçiyormuş ve uçaktan bir adam nasretin hocaanın namaz kıldığı ağacın tepesine düşmüş. Nasretin hoca namazını bitirmiş ve alahım nolur dualarımı
kabul et, ağaçtaki adam etmemmm. Nasretin hoca alahım nolur et, ağaçtaki adam
etmemmm demiş. Nasretin hocanın sabrı taşar ve etmesen etme zaten
abdes almamıştım ki der.
Boş ver yenisini alırız
Bir gün hoca eve yorgun gelir. Karısına:
– yemek hazırlada yiyelim
der.Yedikten sonra yatarlar. O gece eve üç hırsız girer,tabakları çalarlar karısı:
– hoca hoca tabakları çalıyorlar
der.Hoca:
– boş ver yenisini alırız
der.İkinci gün koltukları çalarlar.Karısı:
– hoca hoca koltukları çalıyorlar
der.Hoca:
– boş ver yenisini alırız
der.Üçüncü gece karısını çalarlar.Karısı:
– hoca hoca beni çalıyorlar
der.Hoca:
– boş ver yenisini alırız
der.
Cenazenin neresinden
Yine bir gün komşudan
Biri vefat etmisti.
Herkes işi Bırakıp
Cenazeye gitmişti.
O sırada bir adam,
Yaklaşmış Nasreddin Hocaya
Demiş: “Sorum olacak”,
Ey Hocam sana yine!
Acımız fazla büyük,
Elbette sabretmeli!
Cenaze gotürürken,
Neresinde gitmeli?”
Hoca demiş: “Elbette,
Sonu budur her kulun!
Tabutta bulunma da
Nerde isterse bulun!”
Aydınlık
Nasreddin Hoca kapisinin önünde bir seyler araniyormus.
Komsulari : – Hayrola Hoca efendi, demisler, birsey mi kayip ettin? – Mühürüm düstü de… – Nerede düsürdün? Söyle, biz de bakiverelim… – Içeride düsürdüm, avluda… – Avluda kayip olan sey sokakta aranir mi be Hoca? – Avlu karanlik.
Burasi daha aydinlik da onun için burada ariyorum…
Bomba
Bir uçakta Türk, Fransız ve İngiliz seyehat ediyormuş. İngiliz: -Burası benim ülkem demiş ve uçaktan aşağı muz atmış. Fransız ise: -Hayır burası benim ülkem demiş ve uçaktan aşağı elma atmış. Türk kızmış ve: -Yanılıyorsunuz burası benim ülkem demiş ve uçaktan aşağı bomba atmış. O sırada aşağıda 3 çocuk ağlıyormuş. Bunları gören Nasreddin Hoca birine: -Niye ağlıyorsun yavrum demiş. O da: -Kafama muz düştü demiş. Hoca sonra ötekine: -Peki ya sen niye ağlıyorsun demiş. O da: -Kafama elma düştü demiş. Hoca bakmış biraz ileride bir çocuk gülüyormuş. Yanına gidip: -Sen niye gülüyorsun demiş. Çocuk: -Bir osurdum dünyayı patlattım demiş.