Diyanet İşleri Başkanlığı 2024 Adana Ramazan İmsakiyesini yayımladı. Müslüman aleminin oruç ibadetini yerine getirdikleri Ramazan ayı bu yıl 11 Mart 2024 Pazartesi günü tutulacak oruç ile başlayacak ve 9 Nisan Salı günü tutulan oruç ile sona erecek.
Ramazan ayı, Kameri Takvime göre dokuzuncu aydır. İslâmda yılın en kutsal ayı olarak kabul edilmiştir. Çünkü yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda nâzil olmaya başlamış, İslâmın beş temel direğinden biri olan orucun bu ayda tutulması emredilmiştir.
Ramazan; rahmet, mağfiret, bolluk ve bereket ayıdır. İçinde bin geceden daha hayırlı olan Kadir Gecesi bulunur. Bu ayda rahmet kapıları ardına kadar açılır. Şeytanlar zincire vurulur. Müslümanlar senenin en mübarek günlerini yaşar, ibadetlere koyulurlar. Ramazan ayı hilâlin görülmesi ile başlar. Genellikle yirmidokuz, bazan da otuz gün devam eder. 2024 yılında ise Ramazan ayı 30 gün tutulacak. Bu süre içinde gücü yetenlerin oruç tutması farzdır. Hicri takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar güneş temelli miladi takvimden 11-12 gün kısadır. Bu nedenle Ramazan Bayramı her sene bir önceki seneden 11-12 gün daha erken kutlanır.
İFTAR DUASI
اَللّهُمَّ لَكَ صُمْتُ وَ بِكَ آمَنْتُ وَ عَلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَ عَلَى رِزْقِكَ أَفْطَرْتُ
Okunuşu: Allahumme leke sumtu ve bike amentu ve aleyke tevekkeltu veala rizkike eftertu.
Anlamı: Allah’ım! Senin için oruç tuttum, sana inandım, sana dayandım, Senin verdiğin rızıkla orucumu açtım.
www.huzursayfasi.com Ailesi olarak Tüm İslam Aleminin Mübarek Ramazan Ayını Kutlar Sağlık, Huzur ve Mutluluklar Dileriz.
ADANA 2024 RAMAZAN İMSAKİYESİ
2024 Adana Ramazan Bayram Namazı: 10 Nisan Çarşamba Günü Saat: 06:41
Ramazan Ayı Faziletleri
Ramazan ayı fazilet bakımından nice güzelliklerin bahşedildiği mübarek bir zaman dilimidir. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delili olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır…”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Ramazan ayı ile ilgili olarak: “Bir kimse, inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan bekleyerek, Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuştur.
Yine bir başka Hadis-i Şeriflerinde ise: “Ramazan öyle bir aydır ki, Allah gündüzleri oruç tutmayı farz ve gece ibadet etmeyi de nafile kılmıştır. Ramazan, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Ramazan ihsan ve yardımlaşma ayıdır. Mü’minin rızkı bu ayda artar, bereketlenir… Ramazan ayı öyle bir aydır ki, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden azad oluştur.” buyurmaktadır.
Oruç ayı olan Ramazan ayı, birçok hikmeti ihtiva eder. Bu açıdan bakıldığında pek çok ferdi ve sosyal faydaları vardır. Oruç tutarak belirli bir zaman yeme içme ve cinsel arzularına karşı koyan kişi, sebat, kanaat, metanet ve sabır gibi ahlaki güzelliklere sahip olur; aç kalarak nimetlerin kıymetini bilir ve bu vesile ile yoksulların halini düşünüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yaklaşmasına sebep olur.
Ramazan, oruçla beraber nefislerin terbiye edildiği, zekât, sadaka ve iftarlarla yoksulların doyurulup gözetildiği, Kur’an okuma, mukabele takip etme, teravih kılma, zikir, dua ve niyazlarla sevap ve mükâfatın arttığı; af ve mağfiretin çokça ihsan edildiği bir feyz, rahmet ve bereket ayıdır.
Hangi hallerde Ramazan ayında oruç tutulmayabilir?
İslam dini, kişileri, güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir. Aşağıdaki mazeretlere sahip kimselerin Ramazanda oruç tutmakla yükümlü olmayıp daha sonra kaza etmelerine veya yerine fidye vermelerine ruhsat tanınmıştır:
a) Yolculuk: Yolculuk, Ramazan ayında oruç tutmamak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir. Kur’an’da ‘Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allâh’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir.’ buyurulmaktadır. (Bakara, 2/183-184). Geceden oruç tutmaya niyetlenip de gündüzleyin yolculuğa çıkmak zorunda olan kimse yolculukta zorluk çekerse, daha sonra kaza etmek üzere orucunu bozabilir. Ancak orucunu tamamlaması daha uygundur. Hz. Peygamber, Mekke’nin fethi için sefere çıktığında oruçlu iken, Kedîd denilen yere varınca orucunu bozmuştur. (Buharî, ‘Savm’, 34; Müslim, ‘Sıyam’, 15) Bu uygulama, sefere çıkınca orucun bozulabileceğini göstermektedir.
b) Hastalık: Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile, hastalığı sebebiyle oruç tutmakta zorlanan kişilerin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunları kaza etmelerine izin verilmiştir. Yukarıda zikredilen âyet buna işaret etmektedir. Uzman bir hekim tarafından oruç tutması hâlinde hasta olacağı bildirilen kimse de hasta hükmündedir.
c) Hamilelik ve çocuk emzirme: Oruç tutmaları kendilerine veya çocuklarına zarar vermesi hâlinde, hamile kadınlar oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve çocuklarının zarar görebileceği durumlarda oruç tutmayabilirler. Hz. Peygamber buna müsaade etmiştir (Nesâî, ‘Sıyam’, 50-51).
d) Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak: Oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir zarar gelmesinden korkan kimse, orucunu tutmayabilir. Bu durumda olanlar, izinli olduğu günler veya uygun zamanlarda tutamadıkları oruçları kaza ederler. Bir zorunluluk olarak, ağır işlerde çalışmak zorunda olan kişiler oruçlu olarak çalıştıkları takdirde sağlıkları risk altında kalacaksa, Ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını uygun bir zamanda kaza ederler.
e) Yaşlılık: Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler, oruç yerine fidye verebilirler. Bakara sûresinin 184. âyetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, oruç tutmayıp fidye vermeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.
Ramazan orucu kimlere farzdır?
Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve oruç tutmasına engel bir mazereti olmayan her Müslümanın Ramazan orucunu tutması farzdır.
Oruca niyet nasıl yapılır?
Niyet, ibadetlerin kabulünün ön şartıdır. Niyetsiz yapılan amel ibadet değeri kazanmaz. Niyetin asıl gerçekleştiği yer kalptir. Bu da yapılacak ibadete başlama sırasında o ibadetin bilincinde olmakla gerçekleşir. Niyetin dil ile söylenmesi, kalben yapılan niyetin dışa vurulmasından ibaret olup, menduptur. Buna göre her ibadette olduğu gibi oruçta da kalben niyet etmek yeterlidir.
Oruç için niyetin vakti, akşam namazı vaktinin girmesiyle birlikte başlar. Oruç için sahura kalkılması fiili bir niyettir. Kişi sahura kalkmamış olsa bile sabah bu bilinç içinde ise niyetli sayılır.
Ramazan orucu ile günü belirlenmiş adak orucu ve nafile oruçlarda niyet etme zamanı, öğle namazına yaklaşık bir saat kalana kadar devam eder. Bunların dışındaki, kefaret, kaza, günü belirlenmemiş adak oruçlarında ise “imsak”tan önce niyet edilmesi gerekir.
2024 RAMAZAN BAYRAMI NE ZAMAN?
9 Nisan Salı Ramazan Bayramı Arifesi
10 Nisan Çarşamba Ramazan Bayramı 1.gün
11 Nisan Perşembe Ramazan Bayramı 2.gün
12 Nisan Cuma Ramazan Bayramı 3.gün
ADANA İLİ HAKKINDA BİLGİ
Adana ili Akdeniz bölgesinde bulunmaktadır ve Adana iline bağlı 15 ilçe bulunmaktadır. Adana ilçeleri; Aladağ, Ceyhan, Çukurova, Feke, imamoğlu, Karaisalı, Karataş, Kozan, Pozantı, Saimbeyli, Sarıçam, Seyhan, Tufanbeyli, Yumurtalık ve Yüreğir’dir.
Türkiye’nin güney bölgesinde “Beyaz Altın” (Pamuk) ambarı ve en bereketli toprakları bağrında bulunduran Adana ilimiz; Türkiye’nin yüzölçümü bakımından dokuzuncu, nüfus bakımından dördüncü büyük şehridir. Kayseri, Kahramanmaraş, Gaziantep, Niğde, İçel (Mersin), Osmaniye ve Hatay illeri ile çevrilidir. 36°32´ ve 38°23´kuzey enlemleri ile 34° 42´ ve 36°42´ doğu boylamları arasında yer alır. Güneyinde Akdeniz vardır. Adana plaka kodu 01 olup, Adana posta kodu 01000’dir. Adana telefon alan kodu 322’dir. İlin yüzölçümü 14.030 km²’, nüfusu 2017 yılına göre 2.216.475’dir. Nüfus sıralaması bakımından Türkiye’nin 6. büyük ilidir (Osmaniye il yapılmadan [1996] önce 4. sırada yer almaktaydı).
Adana İli Yüzey Şekilleri
Güneyinde geniş alüvyonlu ovaların yer aldığı Adana’ nın kuzey kesimi, Toros sistemine giren dağlar yüzünden oldukça engebeli ve yüksektir. İlin doğusunda Amanos Dağları’nın kuzey uzantıları yer alır. En yüksek doruklar ilin kuzeybatısında, kabaca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan Ala-dağlar üzerindedir. Bu dağların il sınırları içinde kalan bölümünde Demirkazık Tepesi (3.726 m), Kaldı Dağı (3.724 m) ve Karanfil Dağı (3.060 m) gibi 3.000 m’ yi aşan doruklar vardır. Batı yamaçları oldukça dik ve sarp olan Aladağlar, genellikle ikinci zamanın Jura dönemindeki kalkerlerden oluşmuştur. Kuzeyde, ayrıca Bey Dağı (3.075 m). Dumanlı Dağ (2.562 m), Bakırdağ (2.171 m) ve Toklu Dağı (2.307 m) gibi dağlar yer alır. Bu dağların güneyinde toprak yapısı alüvyonlu geniş ovalık alanlar uzanır. Alçak düzlüklerden oluşan bu ovalık alan, iki büyük akarsu, Ceyhan ve Seyhan’ın taşıdıkları alüvyonların yığmalarıyla oluşmuştur. Bunlardan Ceyhan’ın ağız kesiminde büyük bir delta vardır. Bütünüyle Adana Ovası adı verilen havzanın, güneyde kalan bölüme Çukurova, kuzeyde kalan bölümüne de Yukarıovaya da Anazarba (Anavarza) Ovası adı verilir. Yukarıova’nın içinden geçen Ceyhan Irmağı zaman zaman taşarak zararlara yol açar. Toprakları çok verimli olan bu ovalardan Çukurova, batıya doğru il sınırlarını aşarak İçel’e kadar uzanır. Türkiye’nin sayılı tarım alanlarından biridir. Ovanın verimliliğinde, Seyhan ve Ceyhan ırmaklarından sağlanan sürekli sulama suyunun payı büyüktür. Akdeniz Bölgesi’nin en önemli ırmakları olan Seyhan ve Ceyhan il toprakları içindedir. Akdeniz iklim bölgesindeki bütün akarsular gibi, bu akarsuların rejimleri de düzensizdir. Kurak yaz aylarında akımlarında en az, karların eridiği bahardaysa en yüksek düzeye ulaşır. Seyhan Irmağı (560 km), Türkiye’nin Akdeniz’e dökülen en büyük ve en uzun ırmağıdır. Kuzeyde Toros Dağları’ndan Zamantı Suyu adıyla doğar; güneye doğru akarken, çeşitli suları toplar ve giderek büyür, önemli bir kolu olan Göksu ile birleşerek Seyhan adını alır. Ovada büklümler (menderes) çizerek batıda İçel İli sınırında, Deli Burnu’nda Akdeniz’e dökülür. Ceyhan ise hem Akdeniz Bölgesi’nin hem de Adana İli’nin ikinci büyük ırmağıdır (509 km). Kahramanmaraş İli sınırları içinde Elbistan’ın kuzeyindeki dağlardan doğar. Bu dağlardan doğan öteki derelerle (Hurman Suyu, Söğütlü Deresi, Göksu Çayı) birleşerek Kale Köyü’nün kuzeyinde Ceyhan adını alır. Doğudaki Engizek Dağı, batıdaki Berit Dağı ve Armut Dağı’ndan çıkan dereler de derin ve dar vadiler içinde güneybatı yönünde akarak Ceyhan’a ulaşır. Daha sonra Misis tepelerinin batısından geçen Ceyhan, geniş büklümler çizerek önce güneye sonra doğuya yönelir ve Hurma Boğazı’nda İskenderun Körfezi’ne dökülür. Ceyhan Irmağı’nın akım düzeni oldukça kararsızdır. İlkbaharda aşırı ölçüde su taşıdığından taşkınlara yol açar. Kurak aylardaysa oldukça cılız bir biçimde akar. İlde önemli barajlarımızdan sayılan Seyhan Baraj Gölü’nden başka, güneyde kıyıya dar ağızlarla denize açılan Akyatan, Akyayan, Kokarat ve Tuzgölü gibi birkaç kıyı gölü yer alır. Yapımı 1956’da tamamlanan baraj gölünün 1.6 milyar m3’lük su hacmi vardır. Bu gölden yararlanarak 160 bin hektara yakın alan da taşkınlardan korunmaktadır. Ceyhan Irmağı üzerinde 1975’te yapımına başlanan Aslantaş Barajı, 1984’te tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Baraj, 1.150 milyar m3’lük su hacmiyle 120 bin hektarlık bir alanı sulamakta taşkınlardan korumaktadır.
Adana İli İklim ve Bitki Örtüsü
İlin dağlık kesimleri dışında tipik Akdeniz iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer. Toros Dağları’nın oluşturduğu doğal engel, kuzeyden, İç Anadolu üzerinden gelen soğuk hava akımlarının etkisini azaltır. İl daha çok güneyden gelen hava akımlarının etkisi altındadır. Yıllık ortalama sıcaklık 18.7°C’dir. En soğuk ay 9.3°C ortalamayla ocaktır. En sıcak ay ise 28.1°C ortalamayla ağustostur. İlde yaz mevsiminde zaman zaman sıcaklıklar 40° C’nin üstüne çıkar. Düşük sıcaklıkların 0°C’nin altında olduğu gün sayısı yılda 7’yi geçmez. Bugüne kadar ölçülen en yüksek sıcaklık değeri 45.6°C (ölçüldüğü tarih 24.8.1958) en düşük sıcaklıksa -8.4°C’dir (ölçüldüğü tarih 20.1.1964). Adana’nın yıllık ortalama yağış miktarı 648.8 mm’dir. İlin dağlık kesimlerinde, yükselti nedeniyle iklimin bu özellikleri bazı değişiklikler gösterir. Yazlar, Toroslar’ın yüksek yaylalarında serin, kışlarsa soğuktur. Kışın eteklere bol düşen yağmurlara karşılık, yükseklere yoğun kar düşer. Toroslar’ın denize bakan yamaçları üzerinde eteklerden yükseklere doğru gidildikçe yağış miktarında artma görülür.
Adana çevresinde dağılım gösteren bitki örtüsü, Akdeniz ikliminin özelliklerini taşır. Ancak, yerleşim ve tarım alanlarının yer aldığı alçak düzlüklerde doğal bitki örtüsü insan eliyle büyük ölçüde değişikliğe uğramış, çoğu yerde bütünüyle ortadan kaldırılmıştır. Geçmişte bitki örtüsü, sıcağı seven, kuraklığa dayanıklı kızılçam ve bazı meşe türleri gibi kuru ormanlardan oluşuyordu. Bütün Akdeniz’de geniş yayılışı olan maki topluluğu, sözü edilen ormanların varlığını korudukları yerlerde hemen kıyı gerisinden başlayan ve 800 m’ye kadar çıkan maki toplulukları içinde görülen küçük kızılçam orman kalıntıları bu olgunun kanıtıdır. 800 m’den sonra başlayan ormanlar, daha alçak düzeylerde yayvan yapraklı (çoğunlukla meşe), yükseklerdeyse iğne yapraklı ağaçlardan (karaçam, ardıç, köknar ve sedir) oluşur. Kuru orman özelliğindeki bütün bu ormanlarda ormanaltı örtüsü yok denecek kadar seyrektir. Yaz mevsiminin uzun ve kurak geçmesi, bitki örtüsündeki çeşitliliği ve sıklığı azaltır. Ormanların % 56’sı iğne yapraklı, % 35’i yayvan yapraklı, geriye kalanı ise karışık türdendir.
Adana İli Ekonomisi
Adana, Akdeniz Bölgesi’nin en büyük, aynı zamanda tarım ve endüstri etkinlikleri bakımından en gelişmiş ilidir. Seyhan ve Ceyhan ırmaklarının yüzyıllar boyu taşımış olduğu dolgu maddeleriyle oluşan ve zamanla genişleyen ova, Türkiye’nin birim alanda, en yüksek verimin alındığı pamuk ve buğday ekim alanlarından biridir. Adana’da da ekonomik etkinliklerin temelini tarım oluşturur. Çağdaş, makineleşmiş tarımın yanı sıra, Seyhan Irmağı üzerindeki barajdan yararlanılarak gerçekleştirilen sulamayla, Türkiye’de en çok pamuk, pirinç, susam, yerfıstığı ve turunçgiller yetiştiren il, Adana’dır. İlin ovalık kesiminde (Çukurova, Yukarıova) daha çok pamuk ve endüstri bitkileri, dağlık kesiminde ise buğday yetiştirilir. Ekime elverişli alanların çoğunluğu tarla tarımı, geriye kalanı da endüstri bitkilerine ayrılmıştır. Tahıllar içinde buğday başta gelir. Buğdayı endüstri bitkilerinden pamuk izler. Bu iki temel ürünün dışında, arpa, susam, yerfıstığı gibi ürünler ekilir. Ayrıca çeşitli sebzeler, bağ ve meyve üretimi de önemlidir. Meyve ağaçları içinde portakal başta gelir. Tarım etkinliklerinin dışında, çiftçinin bir başka geçim kaynağı olan hayvancılık da oldukça gelişmiştir. Hayvancılık, özellikle dağlık yörelerde yaşayan köylünün önemli geçim kaynağıdır. Toroslar üzerinde yer alan yaylalardaki otlak ve çayırlık alanlarda beslenen büyük ve küçükbaş hayvan sayısı oldukça yüksektir.
Adana İli Tarihi
Adana’nın önemi Seyhan Irmağı’nın kolay geçilen tek yerinde kurulmuş olmasından kaynaklanır. Adana’nın adı ve kuruluşu bir söylenceye bağlanır. Gök Tanrısı Uranüs’ün iki oğlu Adanus ile Sanıs, Tarsus halkıyla savaşarak kenti kurmuşlar, Adanus’un adı kente (Adana), Sarus’un adı da ırmağa (Seynan, eski adı Sarus) verilmiş. Hitit tabletlerinde, Adana ve çevresine Kizzuwatna Krallığının egemen olduğundan ve İÖ 1650’de Hitit ve Kizzuwatna kralları arasında bir antlaşma yapıldığından söz edilir. İÖ 16. yüzyılda Hitit Federasyonuna giren bölge, Hitit Devleti’nin yıkılmasından sonra Que adıyla anılan Çukurova Krallığına bağlandı. Karatepe yöresinde bulunan ve aynı adı taşıyan kent, Que’nin en önemli krallarından Azitawadda döneminden kalmadır. İÖ 9. yüzyılın sonlarına doğru Asur, İÖ 6. yüzyılda Pers egemenliğine giren kent, Asya Seferi sırasında (İÖ 333) Büyük İskender’in eline geçti. İskender’in ölümü üzerine Seleukoslara bağlandı. Seleukoslar ile Mısır’daki Ptolemaioslar arasında çekişme alanı olan kenti, Pompeius, Roma İmparatorluğu topraklarına kattı. Roma ve özellikle Bizans İmparatorluğu zamanında gelişerek önemli bir ticaret merkezi oldu.
Adana’ya ilk Müslüman akınları Halife Ömer döneminde (634-644) başlamasına karşın, bölgenin fethi Halife Abdülmelik döneminde 704’te gerçekleştirildi. Halife Harunür-Reşit, Avasım adıyla Bizans sınırında yeni bir eyalet kurarak sınır boylarındaki kaleleri güçlendirip yeni birlikler yerleştirdi. 9. yüzyılın ilk yarısında Adana, Çukurova’nın önemli bilim ve kültür merkezlerinden biriydi. Bu yüzyılın ortalarında, Yazman adındaki bir Türk komutanının Çukurova’da yarı bağımsız hüküm sürmesinden sonra bölge, Mısır’daki Tolunoğullarının yönetimine girdi. İç karışıklıklar sonucunda Abbasilerin zayıf düşmesinden yararlanan Bizanslılar, 10. yüzyılın başlarında kenti yeniden ele geçirdiler. Malazgirt zaferini izleyen yıllarda Selçuklular tarafından alındıysa da (1083), bu uzun sürmedi. 1097’de Haçlılar Adana’yı işgal etti. Türklerin Anadolu’yu alması üzerine, özellikle Doğu Anadolu’da bulunan Ermeniler, Çukurova’ya çekilerek burada Kilikya Ermeni Krallığı’nı kurdular. 13. yüzyılın başlarında kısa bir süre Anadolu Selçuklu Devleti’nin etki alanına giren kent, Bizans İmparatorluğu ile Kilikya Ermeni Krallığı arasında el değiştirdi. Moğol istilası sırasında Adana’nın durumunda önemli bir değişiklik olmadı. Çukurova’ya çok sayıda Türkmen oymağının yerleştirilmesiyle bölgenin Türkleşmesi sağlandı. Oğuzların Uçok kolundan Yüreğir Türkmenleri Beyi Ramazan Bey, başlangıçta Memlûklara bağlı olarak başkent Adana olmak üzere Ramazanoğulları Beyliği’ni kurdu (1352) .Daha sonra bağımsızlığını kazanan beylik. Osmanlılarla Mamlüklar arasında tampon devlet durumundaydı. Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında (1517) Ramazanoğulları Beyliği ortadan kaldırılarak Adana, Osmanlı İmparatorluğuna bağlandı. Ancak, eyaletin yönetimi 1608’e kadâr Ramazanoğulları beylerinin elinde kaldı. Eyaletin merkezi Adana idi. 1972’de hacca giderken Adana’ya uğrayan Evliya Çelebi, kent hakkında ayrıntılı bilgi verir. Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ayaklanması sırasında işgal edilen Adana, Mısır Ordusu’nun karargâhı oldu; ancak daha sonra Londra Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğuna geri verildi. Bu sıralarda pamuk tarımının gelişmesi, demiryoluyla Mersin’e bağlanması, kentin ekonomisini canlandırdı. 13 Nisan 1909’da Ermenilerin çıkardığı ayaklanma bastırıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda Toros ve Gâvurdağı tünellerinin açılmasıyla Adana bir yandan İstanbul’a öte yandan Suriye’ye bağlandı. Savaş sonunda 24 Aralık 1918’de Fransız güçleri, Ermenilerle birlikte Adana’yı işgal etti. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması’na göre 5 Ocak 1922’ye kadar Fransızlar Çukurova’dan ayrılacaklardı. Antlaşmanın imzalanmasından sonra geri çekilmeye başlayan işgal güçleri 5 Ocak 1922’de tümüyle bölgeden ayrıldı. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Adana, il merkezi oldu.
Adana İli Tarihsel Eserler
Adana kent merkezinde Türklerden önceki dönemde yapılmış ve günümüze ulaşmış iki önemli yapı vardır. Bunlardan Adana Kalesi, ilkçağda yapıldı. Yapılış dönemi kesin olarak bilinmemekle birlikte Hitit, Pers, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir üs olduğu kesindir. Abbasi döneminde Arap akınları Anadolu’ya yönelince Halife Mehdi ile oğlu Harun ür-Reşit, yıkıma uğramış olan bu kaleyi yeniden yaptırdılar. Ramazanoğulları ve Osmanlılar döneminde de önemini koruyan kaleyi, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa 1836’da yıktırdı. Bu yıkımdan sonra günümüze bir kuleyle sur yıkıntılarından bazı bölümler ulaştı. Yontma taştan yapılmış 300 m uzunluğundaki bu surlar, savunma hendekleriyle çevriliydi.
Öteki önemli yapı da Roma döneminden kalma Taşköprü’dür. Seyhan Irmağı üzerinde yer alan bu köprü, 4. yüzyılın sonlarında yapıldı. Bizans döneminde 6. yüzyılda onarıldı ve uzun yıllar bu onarımla ayakta kaldı. Daha sonra Adana Kalesi’ni yeniden yaptıran Abbasi Halifesi Harun ür-Reşit ve Memun, köprüyü de önemini dikkate alarak onarttılar. Osmanlı padişahları III. Ahmet, Abdülmecit ve II. Abdülhamit dönemlerinde de çeşitli onarımlar geçiren köprü, son olarak 1949’da onarıldı. 319 m uzunluğunda olan köprünün en yüksek yeri 13 m’dir. 21 yuvarlak kemerinden 14’ü günümüze sağlam ulaşmıştır.
Adana’nın günümüze gelebilen Türk dönemine ait en eski tarihli yapısı, Ulu Cami Mahallesi’ndeki Ağca Mescittir. Ramazanoğullarından Ahmet Şahebettin Bey dönemine rastlayan 1409’da yapılmış ve 1867’de de önemli bir onarım görmüştür. Kare planlı olan yapının üstü yüksek kasnaklı bir kubbeyle örtülüdür. Adana kent merkezindeki anıtların en önemlisi Ulu Cami ve külliyesidir. Çevresindeki yapılarla birlikte büyük bir yapılar topluluğu oluşturan Ulu Cami, Ramazanoğulları dönemine aittir. Yapımına 1507’de Ramazanoğullarından Halil Bey döneminde başlanmış ve araya giren savaşlar nedeniyle ancak Piri Mehmet Paşa zamanında 1541’de tamamlanabilmiştir. Caminin genel konum planı, kareye çok yakın bir dikdörtgendir. Yapının doğu ve batı yönlerinde iki giriş kapısı vardır. Sıcak iklim koşulları nedeniyle caminin asıl ibadet mekânına bağlı avlusunun bir bölümü ahşap örtü ile kapatılarak büyükçe bir son cemaat yeri kazanılmıştır. Enine dikdörtgen planlı asıl ibadet mekânı, mihrap duvarına paralel dört sütunla iki nefe ayrılmış ve sütunllar sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır.Caminin bir başka önemli özelliği de iç süslemesinde kullanılan Osmanlı dönemine ait nitelikli İznik ve Kütahya çinileridir. Külliyeye bağlı öteki yapılardan 1541’de tamamlanan türbede Ramazanoğullarından Halil Bey, Mehmet Bey ve Mustafa Bey’in sandukaları vardır.
Tek kubbeyle örtülen yapının içi ve sandukalar İznik ve Kütahya çinileriyle kaplıdır. Ulu Cami’ye ait bir başka önemli yapı da medresesidir. I540’ta tamamlanan medrese bir avlu çevresinde sıralanmış 18 hücre ve derslikten oluşmuştur.
Adana kent merkezindeki öteki dinsel yapılardan medrese bölümü günümüze ulaşamayan 1548 tarihli Kemeraltı Camisi, Savcıoğlu Hacı Mustafa’nın yaptırdığı kare planlı asıl ibadet mekânı tek kubbeyle örtülmüş sınırlı bir yapıdır. Yağ Camisi ya da Eski Cami olarak tanınan yapıysa kiliseden camiye dönüştürülmüş ve zaman içinde önemli değişikliğe uğramıştır. Ayrıca yapıya 1557’de aynı adla anılan iki katlı bir de medrese eklenmiştir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte 1558’de Abdullahoğlu Hasan Kethüda’nın yaptırdığı öne sürülen Hasan Kethüda Camisi, iki katlı bir yapı olan 1541 tarihli Cuma Fakih Mescidi ve Medresesi, kare bir mekân ve tek kubbeden oluşmuş 1746-1748 tarihli Yeşil Mescit, Alemdar Mescidi küçük tek kubbeli mescitlerin tipik bir örneği olan ve 1844’te hanikah olarak yaptırılan Şeyh Zülfa Mescidi, yazıtı bulunmayan ancak vakfiyesi 1682’de düzenlenen Mestanzade Camisi ve Hamamı, günümüzde Yeni Cami olarak da tanınan 1724 tarihli ve on kubbeyle örtülü Ahdürrezzak Antaki Camisi, kare planlı ve tek kubbeli bir mescit olup özgün durumunu yakın zamanlarda yitiren 1704 tarihli Ali Dede Mescidi ile 17. yüzyılda yapıldığı kabul edilen Hasır Pazarı Mescidi kentin başlıca yapılarıdır.
Adana’da dinsel yapılardan başka ilk yapılışı Roma dönemine kadar inen, 17. yüzyılda eski temmelleri üzerine yeniden yapılan Irmak Hamamı ya da Yalı Hamamı, Ramazanoğullarından Halil Bey’in oğlu Piri Mehmet Paşa’nın yaptırdığı 1529 tarihli Çarşı Hamamı, 1703 tarihli Mestanzade Hamamı, Musahaloğlu Mustafa Bey’in yaptırdığı 1720 tarihli Yeni Hamam, yalnız kapısı özgün olarak günümüze gelebilen, Piri Mehmet Paşa’nın yaptırdığı 1530 tarihli Gön Hanı, ilk biçimini Ramazanoğulları döneminde alan ve 1850’de Hasan Paşa’nın tümüyle yenilettirdiği Adana Bedesteni (Arasta) ve Abidin Paşa’nın yaptırdığı 1882 tarihli Saat Kulesi kentin dikkati çeken öteki tarihsel anıtlarıdır. Cumhuriyet döneminde 1935’te heykelci Hadi Bara’nın yaptığı Atatürk Anıtı da en önemli anıtlardan biridir.