Diyanet İşleri Başkanlığı 20243 yılı ramazan imsakiyeleri yayımladı. Bizde 2024 Şırnak Ramazan İmsakiyesi; iftar, imsak ve sahur vakitleri bu sayfada derledik. İşte Şırnak İlimiz için imsak, iftar ve sahur vaktini gösteren tablo ile, ramazan bayramı namaz saati, iftar duası, ramazan ayı ve oruç hakkında bilgiler.
İslam dünyasında Onbir Ayın Sultanı olarak adlandırılan, eşsiz anlam ve öneme sahip Ramazan ayı, oruç ibadetiyle idrak edilecek. Rahmet ve mağfiret ayı olan Ramazan ayı bu yıl 11 Mart 2024 Pazartesi günü tutulacak oruç ile başlayacak, 5 Nisan Cuma akşamını Cumartesi gününe bağlayan gece Kadir Gecesi ile devam edip, 9 Nisan Salı günü tutulan oruç ile Ramazan Ayı sona erecek. 10 Nisan 2024 Çarşamba günü ise Ramazan Bayramı’nı Allah’ın izni ile idrak edeceğiz.
Oruç, İslamın beş şartından biridir. Ramazan orucu, Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Oruç için Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur; ”Ey iman edenler, Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Ola ki korunup sakınırsınız.“ (Bakara 183)
Oruç; müslüman, ergin, akıllı ve sağlıklı olan herkese farzdır. Allah Teâlâ, orucu, hikmeti gereği en mükemmel bir şekilde farz kılmıştır. Bunun içindir ki oruçlu kimseye, mutedil olarak orucunu tutmasını, oruçla kendisine zarar vermemesini ve oruca aykırı olan şeyleri de yiyip içmemesini emretmiştir.
Oruç; niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren, akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve karı/koca ilişkisinde bulunmamaktır.
Orucun Arap dilindeki karşılığı “savm” kelimesi olup, bu kelime “bir şeyden uzak durmak, kişinin kendini tutması ve engellemesi” manalarına gelmektedir.
www.huzursayfasi.com Ailesi olarak Tüm İslam Aleminin Mübarek Ramazan Ayını Kutlar Sağlık, Huzur ve Mutluluklar Dileriz.
ŞIRNAK 2024 RAMAZAN İMSAKİYESİ
2024 Şırnak Ramazan Bayram Namazı: 10 Nisan Çarşamba Günü Saat: 06:12
Şırnak Ramazan İmsakiyesi tablosunda yer alan tüm veriler Diyanet İşleri Başkanlığının Resmi internet sitesinden alınmıştır.
RAMAZAN AYI
Ramazan veya Ramazan ayı Hicri takvime göre yılın dokuzuncu ayıdır. İslamiyet’te Ramazan, oruç tutma ayıdır ve kutsal kabul edilir. Ramazan Bayramı, İslam aleminde, oruç tutma ayı olan Ramazan’ın ardından üç gün boyunca kutlanan dinî bir bayramdır. Hicri takvime göre onuncu ay olan Şevval ayının ilk üç gününde kutlanır. Bayramdan bir önceki gün, Ramazan ayının son günü olan arifedir.
Hicri takvim bir ay takvimi olduğu için yıllar güneş temelli miladi takvimden 11-12 gün kısadır. Bu nedenle Ramazan Bayramı her sene bir önceki seneden 11-12 gün daha erken kutlanır. Yaklaşık olarak her 33 senede bir Ramazan Bayramı aynı günlere tekabül eder.
Peygamber Efendimizin dilinden Ramazan ayı
Ramazan ayının önemini ve hayata getirdiği bereketi Sevgili Peygamberimiz Şaban ayının son gününde ashabına yaptığı bir konuşmada şöyle dile getirmiştir:
Ey insanlar! Büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi. Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.
Allah o mübarek ayın gündüzlerin de orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı. Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.
Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farzı yerine getirmek yerine geçer.
Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin zorluklarına sabretme ve dayanma ayıdır. Sabrın karşılığı da ancak Cennettir.
Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ay müzminlerin rızkının arttırıldığı aydır.
Bu ayda her kim oruçlu bir mü’mine iftar yemeği verirse iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksiltilmeden iftar yemeği verene de oruç tutan kadar sevap yazılır.
— Ey Allah’ın Rasülü, hepimiz iftar yemeği verecek güç ve zenginlikte değiliz, dedi bazı sahabîler. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu:
— “Allah bu sevabı, bir hurma, bir yudum su ve bir miktar süt ile iftar yaptıranlara da verecektir.”
Daha sonra Peygamberimiz konuşmasını şöyle sürdürdü:
Ramazan ayının başlangıcı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluştur. Bu ay her kim kapısında çalıştırdıklarına kolaylık sağlarsa, Allah da onu bağışlar, cehennemden çıkarır.
Öyleyse bu ayda dört şeyi bolca yapın:
1- Kelime-i şehadeti çokça söyleyin.
2- Bol bol tevbe ve istiğfar edin.
3- Allah’tan cenneti isteyin.
4- Cehennemden Allah’a sığının.
Kim oruçlu bir insana su verirse Allah ona benim havuzumdan öyle bir su içirecektir ki o cennete gidinceye kadar asla bir daha susuzluk duymayacaktır.
Peygamberimizin şu hadisi de bu manayı destekler mahiyettedir. Buyurmuşlar ki: “Hangi mü’min bir başka mü’minin susuzluğunu giderirse, Allah ona kıyamet gününde ağzı mühürlü yani el değmemiş nefis içeceklerden ikram eder. Hangi mü’min bir aç mü’mini doyurursa, Allah onu cennet yemekleri ve meyveleriyle doyurur. Hangi mü’min muhtaç bir mü’mini giyindirirse, Allah ona cennetin yeşil libaslarını giyindirir.
“İşte bereket ayı olan Ramazan geldi. Artık Allah’ın rahmeti sizi kuşatır. O ayda yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir, dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı iftihar eder. Öyleyse kulluğunuzla kendinizi Allah’a sevdirin. Asıl şakî (nasipsiz kişi), bu ayda Allah’ın rahmetinden nasibini alamayan kimsedir.”
Ramazan’ın ilk gecesini de Peygamberimiz şöyle dile getirir: “Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah yarattığı varlıklara rahmetiyle bakar. Hangi kula Allah rahmetiyle bakarsa, ona ebedî olarak azap etmez.
Ramazan’ın her gününde cehenneme gitmeyi hak eden çokça insanı Allah cehennemden kurtarır. Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olunca melekler dalgalanır ve Cebbar olan Allah Teâlâ hiçbir kimsenin vasf edemeyeceği şekilde nuru ile tecellî eder ve ertesi gün bayram yapacak olan meleklere şöyle seslenir:
Ey melekler topluluğu! İşini tam yapan işçinin ücreti nedir? Melekler:
– Ücreti tam verilir, derler. Bunun üzerine Allah’u Teala,
– Sizi şahit tutuyorum ki, onların (Ramazanı hakkıyla değerlendirenlerin) hepsini bağışladım, buyurur.
“Ramazan ayının ilk gecesi girince şeytanlar ve cinlerin azgınları zincire vurularak bağlanır. Cehennemin kapıları kapatılır, hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları sonuna kadar açılır, hiçbirisi kapalı tutulmaz. Her Müslğman’ın kalbinde hissettiği bir ses yükselir:
– Ey iyiliklere istekli olanlar, hayra yönelin! Ey kötülüğe arzu duyanlar, kendinizi tutun!
Allah’ın bu gece cehennemden kurtardığı pek çok kimseler olacaktır. Bu hal Ramazan’ın bütün gecelerinde tekrarlanır.
Şu halde Ramazan ayında:
1- Oruç farz kılınmıştır.
2- Kur’an o ayda inmeye başlamıştır.
3- Semanın ve cennetin kapıları açılmaktadır.
4- Cehennemin kapıları kapanmaktadır.
5- Şeytanlar ve cinlerin azgınları zincire vurulmaktadır.
6- Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi vardır.
7- Allah, samimiyetle kendisine yönelen kulları bağışlamaktadır.
8- Ramazan ayında nafile ibadetlere farz, farz ibadetlere de 70 farz sevabı verilmektedir.
Oruç hakkında bilgiler
Ramazan orucu kimlere farzdır?
Akıllı, ergenlik çağına ulaşmış ve oruç tutmasına engel bir mazereti olmayan her Müslümanın Ramazan orucunu tutması farzdır.
Hangi hâllerde Ramazan Ayında oruç tutulmayabilir?
İslam dini, kişileri, güçleri nispetinde sorumlu tutmuş, güçlerini aşan veya sıkıntıya yol açan durumlarda kolaylaştırıcı hükümler getirmiştir.
Aşağıdaki mazeretlere sahip kimselerin Ramazanda oruç tutmakla yükümlü olmayıp daha sonra kaza etmelerine veya yerine fidye vermelerine ruhsat tanınmıştır:
a) Yolculuk:
Yolculuk, Ramazan ayında oruç tutma¬mak için ruhsat olarak kabul edilmiştir. Yolculuk esnasında tutulmayan oruçlar, daha sonra kaza edilir. Kur’an’da “Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de sayılı günlerde farz kılındı. İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir. Kim gönülden iyilik yaparsa, o iyilik kendisinedir. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir.” buyurulmaktadır. (Bakara, 2/183-184). Geceden oruç tutmaya niyetlenip de gün- düzleyin yolculuğa çıkmak zorunda olan kimse yolculukta zorluk çekerse, daha sonra kaza etmek üzere orucunu bozabilir. Ancak orucunu tamamlaması daha uy¬gundur. Hz. Peygamber, Mekke”nin fethi için sefere çıktığında oruçlu iken, Kedîd denilen yere varınca orucunu bozmuştur. (Buharî, “Savm”, 34; Müslim, “Siyam”, 15) Bu uygulama, sefere çıkınca orucun bozulabileceğini göstermektedir.
b) Hastalık:
Oruç tuttuğu zaman, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe edilen kimse ile, hastalığı sebebiyle oruç tutmakta zorlanan kişilerin Ramazan ayında oruç tutmayıp, iyileştikten sonra bunları kaza etmelerine izin verilmiştir. Yukarıda zikredilen âyet buna işaret etmektedir. Uzman bir hekim tarafından oruç tutması hâlinde hasta olacağı bildirilen kimse de hasta hükmündedir.
c)Hamilelik ve çocuk emzirme:
Oruç tutmaları kendilerine veya çocuklarına zarar vermesi hâlinde, hamile kadınlar oruçlarını tutmayabilirler. Emzikli kadınlar da, sütlerinin kesilmesi ve çocuklarının zarar görebileceği durumlarda oruç tutmayabilirler. Hz. Peygamber buna müsaade etmiştir (Nesâî, “Siyam”, 50-51).
d) Zor ve meşakkatli işlerde çalışmak:
Oruç tuttuğu takdirde sağlığına bir za¬rar gelmesinden korkan kimse, orucunu tutmayabilir. Bu durumda olanlar, izinli olduğu günler veya uygun zamanlarda tutamadıkları oruçları kaza ederler.
Bir zorunluluk olarak, ağır işlerde çalışmak zorunda olan kişiler oruçlu olarak çalıştıklarıtakdirde sağlıkları risk altında kalacaksa, Ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını uygun bir zamanda kaza ederler.
e) Yaşlılık:
Oruç tutamayacak kadar yaşlı olan kimseler, oruç yerine fidye verebilirler. Bakara sûresinin 184. âyetinde, bu şekilde olup da oruca güç yetiremeyenlerin, oruç tutmayıp fidye vermeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. İyileşme umudu olmayan hastalar da aynı hükme tabidir.
Oruç fidyesi ne demektir?
Fidye, bazı ibadetlerin eda edilmemesi ya da edası sırasında birtakım kusurların işlenmesi hâlinde ödenen dînî-malî yüküm¬lülüktür. İbadetlerle ilgili fidye, oruç ve hacda söz konusudur. İhtiyarlık ve şifa ümidi olma¬yan bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan ve daha sonra da kaza etmesi mümkün olmayan kimse, oruç tutamadığı her güne karşılık bir fidye öder. Kur”an-ı Kerim”de, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir fakir doyumu kadar fidye öder.” (Bakara, 2/184) buyurulmaktadır. Bir fidye miktarı, bir sadaka-i fıtır miktarıdır.
Sadaka-i fıtır ise bir kişiyi bir gün için doyuracak yiyecek veya bunun para olarak karşılığıdır. Fidye vermek durumunda olan fakat buna maddi imkânı el vermeyen kimse Allah’tan af diler. Günler uzun olduğu için oruç tutamayan hasta ya da yaşlılar, kısa günlerde oruç tutabilirlerse tutamadıkları orucu kısa günlerde kaza etmeleri gerekir. Bu durumda olan kimselerin vermiş oldukları fidyeler sadaka sayılır.
Oruç fidyeleri, Ramazan ayının sonunda toptan verilebileceği gibi, Ramazan ayı içinde günlük olarak veya Ramazan ayı başında da verilebilir.
Oruca niyet nasıl yapılır?
Niyet, ibadetlerin kabulünün ön şartıdır. Niyetsiz yapılan amel ibadet değeri kazanmaz. Niyetin asıl gerçekleştiği yer kalptir. Bu da yapılacak ibadete başlama sırasında o ibadetin bilincinde olmakla gerçekleşir. Niyetin dil ile söylenmesi, kalben yapılan niyetin dışa vurulmasından ibaret olup, menduptur. Buna göre her ibadette olduğu gibi oruçta da kalben niyet etmek yeterlidir.
Oruç için niyetin vakti, akşam namazı vaktinin girmesiyle birlikte başlar. Oruç için sahura kalkılması fiili bir niyettir. Kişi sahura kalkmamış olsa bile sabah bu bilinç içinde ise niyetli sayılır.
Ramazan orucu ile günü belirlenmiş adak orucu ve nafile oruçlarda niyet etme zamanı, öğle namazına yaklaşık bir saat kalana kadar devam eder. Bunların dışındaki, kefaret, kaza, günü belirlenmemiş adak oruçlarında ise “imsak”tan önce niyet edilmesi gerekir.
Orucun zamanı hangi vakitler arasındadır?
Oruç tutma zamanı tan yerinin ağarması (fecr-i sadık) ile başlar, güneşin batmasına kadar devam eder. Oruca başlamaya imsak, orucu açmaya ise iftar denir.
Akşamleyin yatmadan önce yemek yiyip oruç tutmaya niyet eden kişi gece uyandığında henüz imsak vakti girmeden yemek yiyip su içebilir mi?
“İmsak”, sabah namazının girişini ve oru¬cun başlayış vaktini ifade eder. Oruç tutacak kişinin bu andan itibaren yeme içmeye son vermesi gerekir. Ancak, oruca niyet zamanı ile oruca başlama zamanının çakışması şart olmadığı için daha önceden de niyet edilebilir. Bu itibarla, yatmadan önce yemek yiyip oruç tutmaya niyet eden kişi, geceleyin uyandığında imsak vaktine kadar yiyip içebilir.
Sahurda ezan bitene kadar yemek yenilebilir mi?
İmsak vakti ezan ile değil, tan yerinin ağarması ile başlar. Bu sebeple ezan okunsun- okunmasın imsak vaktinin başlaması ile yeme içmeye son vermek gerekir. Ezanın imsak vak¬tinden önce okunması, ezanla birlikte oruca başlamayı zorunlu kılmadığı gibi, ezanın geç okunması hâlinde de imsak vaktinin girme¬sinden sonra yiyip içmek mübah olmaz.
Bayram günü oruç tutulabilir mi?
Ramazan bayramının birinci gününde, Kur¬ban bayramının dört gününde oruç tutmak tahrimen mekruhtur. Çünkü bugünler ziyafet, yeme, içme ve sevinç günleridir.
Cuma günü oruç tutulabilir mi?
Oruç tutulması mekruh olan Bayram günleri dışındaki günlerde oruç tutmak caizdir. Ancak sadece Cuma günleri nafile oruç tutmak tenzihen mekruh görülmüştür. Peygamber Efendimiz (s.a.s.); “Kimse Cuma günü oruç tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan oruç tutuyorsa bu takdirde Cuma günü de oruç tutabilir” buyurmuştur (Ebû Davud, “Savm”, 50). Buna göre, Cuma günü, kazaya kalan veya adak gibi vacip bir oruç tutmakta sakınca bulunmamaktadır. Cuma günü nafile oruç tutmak isteyenlerin, bir gün önce veya sonrasında da oruç tutması uygun olur.
Üç aylar diye adlandırılan (Recep, Şaban, Ramazan) aylarının, aralıksız olarak oruçla geçirilmesinin bir sakıncası var mıdır?
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Recep ve Şaban aylarında, diğer aylara oranla daha çok nafile oruç tuttuğu hadis kaynaklarında yer almakta (Buhârî, “Savm”, 52, 53), fakat bu iki ayı aralıksız oruçlu geçirdiği bilinmemektedir. Dolayısı ile Ramazana ilaveten Recep ve Şaban aylarını da bütünü ile oruçlu geçirmek sakıncalı olmamakla beraber sünnete uyarak bu aylarda birer gün olsun oruca ara vermek uygun olur.
Kaza oruçlarının aralıksız olarak tutulması şart mıdır?
Ramazan ayında tutulmayan oruçların ve başlanıp da bozulan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’de, “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar.” buyurulmaktadır. (Bakara, 2/184). Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, kazaya kalan oruçlar, oruç tutulması mekruh olan günler dışında, peşi peşine veya ayrı günlerde tutulabilir. Ancak bu oruçların, bir an önce tutulması uygun olur.
Bozulan nafile orucun kaza edilmesi gerekir mi?
Nafile oruç, Ramazan ayının dışında tutulan oruçtur. Nafile de olsa, başlanan bir ibadetin tamamlanması gerekir. Bu nedenle diğer nafile ibadetlerde olduğu gibi, bozulan nafile orucun da, kaza edilmesi gerekir. Kaza orucu tutmakta olan kişinin de bu orucu bozması durumunda yine kaza gerekli olup, kefaret gerekmez.
Şevval orucunun hükmü nedir?
Ramazan ayından sonra Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval ayından
altı gün ilave ederse, sanki yılın bütününde oruç tutmuş gibi olur” (Müslim, “Siyam”, 24; Tirmizî, “Savm”, 53) buyurarak, Şevval ayında altı gün oruç tutmayı teşvik etmiştir. Bu oruç art arda tutulabileceği gibi, ara verilerek de tutulabilir.
Aşûre orucunun hükmü nedir?
Muharrem ayının onuncu gününe, Aşûre günü denmektedir. Resûlûllah (s.a.s.), “Aşûre günü orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını umarım” buyurarak (Tirmizî, “Savm”, 47), bu günde oruç tutmayı tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber döneminde Yahudiler, sadece Muharrem ayının 10. gününde oruç tuttuklarından, onların davranışlarına benzememesi için öncesine veya sonuna bir gün ilave edilerek tutulması uygundur.
Ramazanı karşılamak ve uğurlamak için oruç tutmanın hükmü nedir?
Ramazanı karşılamak veya uğurlamak amacıyla oruç tutmanın dinî bir dayanağı yoktur. Ancak Hz. Peygamber Şaban ayında çokça ve Şevval ayında 6 gün oruç tutmuştur. Ramazan ayı girmediği hâlde, Ramazanın gelmiş olabileceği düşüncesiyle ihtiyaten Ra¬mazandan bir veya iki gün önce oruç tutmak ise mekruhtur. Ancak, belirli günlerde oruç tutmayı âdet hâline getiren kişilerin, oruç tuttuğu günlerin bu günlere denk gelmesi hâlinde oruç tutmasında sakınca yoktur. Ni¬tekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ramazanı bir veya iki gün önce oruçla karşılamayın. Eğer bir kimse âdeti olduğu için bu günleri oruçla geçiriyorsa tutsun” buyurmuştur (Buharî, “Savm”: 14; Müslim, “Siyam”: 21).
Mesleği gereği sürekli olarak yolculuk yapan kişi oruç ibadetini nasıl yerine getirebilir?
Mazeret devam ettiği sürece ruhsat da devam eder. Dolayısı ile yolculuk ve hastalık gibi mazeretleri sebebi ile oruç tutamayan kişiler, bu mazeretleri devam ettiği sürece oruç tutmayabilirler. Sürekli mazereti bulunan kişiler, mazeretleri ortadan kalkınca, zamanında tutamadıkları Ramazan oruçlarını kaza ederler. Kur’an-ı Kerim’de; “… Kim de hasta veya yolcu olursa, (oruç) tutmadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun”. buyurulmaktadır (Bakara, 2/185). Devamlı olarak uzun yola giden kaptan ve sürücüler de yolcu hükmündedir. Şu kadar var ki, yolculuğu esnasında bir sıkıntı çekmeyenlerin oruç tutması daha faziletlidir.
Oruçlu iken boy abdesti almak / banyo yapmak orucu bozar mı?
Ağız veya burundan su yutulmadıkça yıkanmakla veya gusül abdesti almakla oruç
bozulmaz. Nitekim Hz. Aişe ile Ümmü Seleme validelerimiz, Peygamberimiz (s.a.s.)’in Ramazanda imsaktan sonra boy abdesti almış olduğunu haber vermişlerdir (Buhârî,” Savm”, 25).
İhtilam olmak, cünüp olarak sabahlamak oruca zarar verir mi?
Oruçlu iken rüyada ihtilam olmak orucu bozmadığı gibi, gusletmeyi geciktirerek cünüp olarak sabahlamak da oruca bir zarar vermez. Ancak, zorunlu bir durum olmadıkça hemen boy abdesti alınmalıdır.
Cünüp iken sahur yemeği yenebilir mi, oruca niyet edilebilir mi?
Cünüp olan kimsenin elini, ağzını yıkamadan yiyip içmesi uygun görülmemiştir.
Ancak elini, ağzını yıkadıktan sonra, boy abdesti almadan sahur yemeği yemesinde bir sakınca yoktur.
ŞIRNAK İLİ HAKKINDA BİLGİ
Şırnak Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan bir ildir. Kuzeyden Siirt ve Van, doğudan Hakkâri, batıdan Mardin illeri, güneyden Suriye ve Irak ile çevrilidir. Nuh Peygambere’a ait olduğu öne sürülen bir türbe, Şırnak’ın Cizre ilçesinde bulunur. Tufandan sonra Nuh’un ilk yerleştiği şehir olduğu rivayet edilir. Şırnak yüzölçümü 1.864 km², alan kodu 486, trafik kodu 73’tür. Şırnak nüfusu 2018 yılına göre 524.190’dir.
Yüzey Şekilleri
İl toprakları, genelde dağlık yapıdadır. Yükselti batıdan doğuya, güneyden kuzeye doğru artar. Doğuda Uludere ve Beytüşşebap ilçeleri ve Hakkâri Dağları’nın uzantılarıyla kaplıdır. Buralarda yükselti 3.000 m’nin üzerine çıkar. Kuzeyde Porva Dağı (2.263 m), güneyde Cudi Dağı (1.089 m), Beytüşşebap’ın güneyinde Gelamemi Dağı (3.220 m) doğu bölümündeki başlıca yükseltilerdir. Batıda İdil ve Cizre ilçelerinin yeraldığı bölümde, yükselti 800-1.200 m’ye düşer. Irak sınırı dağlık olmasına karşın, Suriye sınırı düzlüklerle kaplıdır. İl topraklarını, kuzey-güney-güneydoğu doğrultusunda aşan ve ortaya yakın olarak bölen Dicle Irmağı, ortasından bölmekte, her iki yandan gelen kollarla beslenerek Cizre İlçesi’nde Irak topraklarına geçer. Ana jeolojik oluşumlar, kalker, marn, kumtaşı, püskürük kütleler, bazalt ve andezit tabakalarıdır. Bu oluşumlar üzerindeki başlıca topraklar ise, kırmızımsı kahverengi ve kireçsiz kahverengi topraklarıdır.
İklim ve Bitki Örtüsü
İklim açısından, batı bölümü Anadolu, doğu bölümü Hakkâri dağlık bölgesi özelliklerini yansıtır. Genelde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise İç Anadolu’ya oranla daha serin geçer. Doğuya doğru iklim daha yağışlı ve serttir. Özellikle yükseklerde kar uzun süre kalır, yazlar da oldukça serindir. İl merkezinde yıllık ortalama sıcaklık 13.7°C, en soğuk ay ocak, şubat en sıcak ay ağustostur. En yüksek sıcaklık 37.9°C (1969), en düşük sıcaklık -14.5°C (1967) olarak saptanmıştır. Bitki örtüsü oldukça zayıftır. Çalılaşmış bodur ağaçların oluşturduğu, düşük verimli meşe topluluklarına daha çok, ilin doğu kesiminde Beytüşşebap ve Uludere ilçelerinde dağların yamaçlarında rastlanır.
Ekonomisi; Ekonomi, tarım ve hayvancılığa dayanır. Buğday, arpa, pirinç, mısır, fasulye, mercimek, nohut, susam, ceviz; meyvelerden üzüm, badem, elma, nar, incir, pamuk, pamuk tohumu başlıca ürünlerdir. Tarımsal üretimde ağırlık, ilin batısında yer şekillerinin daha elverişli olduğu alanlarda toplanırken; hayvancılık etkinlikleri doğuda dağlık alanda daha yoğundur. Hayvancılık, genelde koyun ve keçi beslemesine dayanır. Sığır yetiştiriciliği, köylerde yerel gereksinime yöneliktir. Kümes hayvancılığı ve arıcılık geleneksel yöntemlerle yapılır. İl, endüstri etkinlikleri açısından geridir. Çeşitli taşıt, tarım araç ve gereçleri, bakım, onarımı yapan az sayıdaki atölye dışında endüstri dalı yoktur. Geleneksel el sanatlarından dokumacılık önemini korur. Linyit başlıca doğal kaynaktır. Türkiye-Irak Petrol Boru Hattı, Cizre İlçesi’nden Türkiye topraklarına girer. Endüstri gibi, eğitim ve sağlık hizmetleri ve olanakları, ülke ortalamasının çok altındadır.