Emel Sayın kimdir ve Emel Sayın kaç yaşında? Ünlü ses sanatçısı, müzik yorumcusu ve sinema oyuncusu Emel Sayın nereli, şarkıları ve hakkında tüm detayları bu sayfada derledik. İşte Emel Sayın vikipedi yani Emel Sayın hayatı hakkında tüm ayrıntılar.
Emel Sayın, 20 kasım 1945 tarihinde Sivas”ın Şarkışla ilçesinde dünyaya geldi. Emel Sayın ses sanatçısı, müzik yorumcusu ve sinema oyuncusu olup 1998 yılında Türkiye hükûmeti tarafından Devlet Sanatçısı unvanı verilmiştir.
Emel Sayın 1926’da Türkiye”ye gelen muhacir bir aile olan Suat ve Ahmet Sayın”ın 4 kız çocuklarından en büyüğüdür. Şenel, Fatoş ve Hülya adlarında kız kardeşleri vardır. Anne ve babası Toprak Mahsulleri Ofisinde çalışıyorlardı. Emel Sayın ilkokula anneannesinin yanında, Kayseri Cumhuriyet İlkokulunda başlamıştır. Okuldaki şarkı yarışmalarında hep birinci olur. Ortaokulu ailesinin yanında Konya”da okur. Sonra İstanbul Üsküdar”a taşındılar.
Emel Sayın; 13 yaşındayken Arif Sami Toker’den müzik dersleri almaya başladı. Sonraki yıllarda Münir Nurettin Selçuk’tan da dersler aldı ve yeteneği ile dikkat çekmeye başladı.
Edirne, Uzunköprü Gazi Turhan Bey Ortaokulu ve Çapa Anadolu Öğretmen Lisesinden mezun oldu. Lise eğitimini Edirne’de tamamladıktan sonra üç yıl boyunca İstanbul Belediye Konservatuarı’nda, Münir Nurettin Selçuk’un da hocalığını yapmış olan Alis Rosenthal’dan şan dersleri aldı. Bu arada Hürriyet Haber Ajansı’nın açtığı yarışmada Münir Nurettin Selçuk”a ait klasik bir eser okuyarak “Ses Kraliçesi” seçildi.
Henüz 17 yaşındayken Ankara Gençlik Parkı’nda Gönül Yazar”ın ilk eşi Necdet Yazar’ın gazinosunda ilk defa sahneye çıktı.
İlk kez 17 yaşında sahneye çıkmaya başlayan Sayın, 1963 yılında Ankara Radyosu’nun sınavını kazanarak, buradaki yedi yıllık hizmetine başladı. Ankara seyircisi karşısında sahne tecrübesi kazanan sanatçı, Egemen Bostancı’nın teklifiyle İstanbul’a taşındı ve İstanbul Radyosu’na geçti. Lalezâr Gazinosu”nda assolist olarak sahne almaya başladı.
İstanbul’da bulunduğu yıllarda şöhreti giderek artan Emel Sayın, albümlerinin yanı sıra sinema filmlerinde de rol aldı. Ayrıca 2001 yılında Aşkım Aşkım adlı televizyon dizisinde ve daha sonra Karınca Yuvası adlı dizide rol aldı.
1974 yılında çekilen Mavi boncuk adlı filmi Tarık Akan’la oynadığı en güzel filmlerinden birisidir. Bu filmde Emel Sayın, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Tarık Akan ile başrolü paylaştı.
Emel Sayın, 1966 yılında 21 yaşındayken ilk eşi İsmet Kasapoğlu ile evlendi. 1975 yılında boşanan çift bir yıl ayrı kalabildi ve 1976″da tekrar nikah masasına oturdu. 1979 yılında tekrar boşandı.
Emel Sayın, 20 Haziran 1979’da “Gazinocular Kralı ‘Fahrettin Aslan”ın oğlu Selçuk Aslan”la fırtınalı bir evliliğe adım atar. Eylül 1981″de ayrılırlar.
Emel Sayın, daha sonra 4 Haziran 1986 tarihinde Amerikalı David Younnes ile evlendi. 1999 yılında boşandılar.
Emel Sayın Albümleri :
Sus Kalbim Sus / Anılardan Bir Demet 1, (1971)
Gel Gel Gel / Anılardan Bir Demet 2, (1971)
Doyamadım Sana / Anılardan Bir Demet 3, (1971)
Son On Yılın En Sevilen On Şarkısı, (1972)
Emel Sayın, (1973)
Emel Sayın 73, (1973)
Emel Sayın 74, (1974)
Emel Sayın 75, (1975)
Emel’in Dünyası, (1975)
Emel Sayın 76, (1976)
Emel Sayın, (İran) (1977)
Sensiz Olmuyor (1978)
Rüzgar, (1979)
Emel’in Seçtikleri, (1980)
Bir Şarkıdır Yalnızlığım, (1982)
Emel Sayın 85, (1985)
Sevgiler Yağsın, (1985)
Sevgisiz Yaşayamam, (1987)
Sevdalılar, (1987)
Kanımda Kıvılcım, (1989)
Üzüldüğün Şeye Bak, (1990)
İstanbul Şarkıları, (1991)
Gücendim Sana, (1992)
El Bebek Gül Bebek, (1993)
Başroldeyim, (1997)
Ah Bu Şarkılar, (2000)
Dinle, (2001)
Emel Sayın Münir Nurettin Söylüyor, (2006)
Emel Sayın Filmleri :
2008 – Aşkım Aşkım (13 Bölüm) (TV Dizisi)
2007 – Beyaz Melek (Sinema Filmi)
2006 – Karınca Yuvası (TV Dizisi)
2004 – Cennet Mahallesi (TV Dizisi)
2009 – Avrupa Yakası 6. Sezon (TV Dizisi)
2001 – Aşkım Aşkım (TV Dizisi)
1995 – Azmi (Konuk Sanatçı) (TV Dizisi)
1986 – Olacak O Kadar (Konuk Oyuncu) (TV Dizisi)
1983 – Neşeli Kuklalar (Video)
1980 – Rüzgar (Sinema Filmi)
1977 – Acı Hatıralar (Sinema Filmi)
1974 – Çam Sakızı (Sinema Filmi)
1974 – Mavi Boncuk (Sinema Filmi)
1974 – Hasret (Sinema Filmi)
1973 – Yalancı Yarim
1973 – Düşman
1972 – Süreyya
1972 – Gülizar
1972 – Feryat
1971 – Makber
1971 – Kavanoz Dipli Dünya
1971 – Hicran
1971 – Feride
1970 – Şampiyon
1970 – Eyvah
Emel Sayın Mavi Boncuk Dinle
Emel Sayın omzunu kırdı (27 Şubat 2014)
Adım atarken ayakları birbirine dolaşan Emel Sayın yere düştü. Acı içinde hastaneye kaldırılan Sayın’ın ilk müdahalenin ardından omzunun kırıldığı öğrenildi. Doktorların 1 hafta istirahat verdiği Sayın’ı yakın dostları yalnız bırakmazken, son durumunun iyi olduğu öğrenildi.
Emel Sayın Hep Bana (Emel Sayın & TARKAN – Hep Bana) Dinle
Emel Sayın’ın 23 Şubat 1978 Hayat dergisindeki Röportajı
“TÜRK MÜZİĞİNİN ÜNLÜ SES SANATÇISI ANLATIYOR:”
”BEN EMEL SAYIN”
Günün birinde doğmuşum, işte.Bu günün biri,1945 yılına rastlıyor.Yer de Sivas.Dört kızı olan memur bir babayla ev hanımı bir ailenin en büyük kızıyım.Tanıdıklarımızın deyimiyle, ”Dört kedi yavrusunun”yani.Çok güzel bir çocukluk yaşadım, kırlarda, bayırlarda doyasıya koştum, oynadım”.Anadolu’yu karış karış gezdim.Çok mutlu, çok neşeli bir aileydik.Derken ilkokula başlamam gerekti.Ve ilk ayrılık.Sürekli gezen ailemle okula devam etmem olanaksızdı.
Çaresiz Kayseri’de anneannemin yanında okula başladım.Tatlı anneannem benim…Yaşlı haliyle her gün okula götürüp getirirdi beni.Pek parlak bir öğrenci sayılmazdım ama, hiç kalmadan da geçerdim sınıflarımı.Bu yıllarda, sakın gülmeyin ama, ilk aşkımı da tattım.Bir subay çocuğu vardı sınıfta.Adı İlhan.Onu gördüğüm zaman kalbim nasıl çarpardı anlatamam.
Bir gün bir müzik dersinde öğretmenimiz kim şarkı söyler diye sordu.Öğretmeni gördükçe masanın altına kaçacak kadar korkak ve çekingen olan ben parmak kaldırdım sadece sınıfta.Nasıl oldu bilemiyorum.Ve söylemeye başladım.
“Annem annem, yok mu babam?”
“Nerde kaldı gelmedi”
“Gözlerimden akan kanlı yaşı”
“El uzatıp silmedi”
Şarkıyı bitirdiğimde öğretmenim ağlıyordu.Ben bilmeden o neslin tanık olduğu yaşadığı en acı olayın, şarkıya dökülmüş sözlerini dile getirmişim.Bir savaş döneminde, geriye kalanlar söylerlermiş.Bilmeden, bende o acılara ortak olmuşum.Bu şarkı bana okulda ün sağladı.Artık, her sınıfa çağrılıyor ve “Annem annem” diye başlıyordum.Derken, ortaokul başladı.Bu kez Konya’da ailemin yanındaydım.Gene çok mutluyduk, kahkahalar hiç eksik olmuyordu.Bu yılların en belirgin özellliği de,aşırı para sıkıntısı çekmemizdi kuşkusuz.Babam da, bana hep ailenin kurtarıcısı gözüyle bakardı nedense.Orta okul son sınıfta, müzik öğretmenimiz Nezih Bey, adet olduğu üzere herkese ne olmak istediğini sordu.Ben de “Ya doktor, ya da ünlü bir opera sanatçısı olmak istiyorum.”dedim.O zaman aklıma konservatuar fikrini soktu ve sürekli olarak bu konu üzerinde durdu.
Sonra, Üsküdar faslı başlar, kızlık dönemim en güzel ve bir o kadar da acı günlerim yani.Konservatuar’a başlamıştım.Dünyaca ünlü bir opera sanatçısı olmayı düşünüyordum, cahillik işte.Her şeyi çok kolay gerçekleşecek sanıyordum.Sesimin güzelliği ve iyi niyetim her işin üstesinden gelmeye yetecekti sanki.Derken, olağanüstü bir sıkıntı dönemi başladı.Aslında uzun süredir var olan para sıkıntımız artık saklanmayacak hale gelmişti.Her bakımdan çaresizlik içindeydik.
“”BİR DE BAKTIM Kİ BİFTEKLER KIZARMIŞ, SALATALAR HAZIRLANMIŞ”
Annem, konfeksiyon işlerine başladı.Öyle zaman oluyor ki, okula gidecek otobüs parası bulamıyordum.Ama hala okula devam ediyor, bir yandan da babamın isteği üzerine Münir Nurettin Selçuk’tan Türk Müziği dersleri alıyordum.Hatta şan ve Türk müziği hocalarım kavga bile ediyorlardı.Tabi çok farklı dallar, birinin gırtlağı, birinin tonlaması derken ben de şaşırıyordum.
Bir gün bir de baktım ki, nefis bir sofra hazırlanmış, biftekler, salatalarla donanmış.Ama yalnız bana.Annemde bir ihtimam, bir özen.Beni giydirdiler, süslediler.Ama ne olduğunu söylemiyorlar bir türlü.Bir arabaya bindik.Yolda ne oluyoruz diye soruyorum, cevap yok.Üsküdar’da, Ses tiyatrosu’na geldik.Bir kalabalık, insan seli sanki.O zaman öğrendim ki, ses yarışması varmış.Korktum ama, babamı da kıramıyorum.Neyse, elemeyi kazandım.Eve geldik.Ama hiç istemiyorum alaturka okumayı.Hayatın garipliğine bakın.Küçümsediğim, beğenmediğim, hatta çok ayıp ama utandığım alaturkayla hayatımı kazanıp üstelik de aileme yardım edecektim.
Bir işe gönül vererek yapmak önemli.Yarışmaya girmeyi hiç istemiyorum.Ama, anne ve baba sözü çok önemli benim için.Bu arada, ailemin desteklemesine karşı, akrabalarımdan sert tepkiler gelmekte gecikmedi.Sildiler bizi.Ama, yıllar sonra hiç tanımadığım, gerçek olmayan akrabalara kadar, kimler olmadı ki çevremde.Garip, tuhaf insancıklar.Bir işe başlamakta olanı acımasızca karalayıp, şöhret olunca etrafında pervane olacağınıza, baştan itibaren tutarlı ve hoşgörülü davranın, ne olur.Ben bunun acısını çok duydum.Neyse, son eleme halk önünde yapılacaktı.Ben hala isteksizdim.Açıkhava gazinosuna geldik.Babamın bana güveni tam.
Ben pek de umutlu değilim.O sırada kocaman bir kupa gördüm.Kazanana verilecekmiş.Birden “bu benim olmalı” diye düşündüm.O güne kadar hiç tanımadığım bir duygu,bir hırs kapladı içimi.Çok güzel okudum şarkımı.Klasik bir şarkıydı.Korkunç bir alkış ve istekler.İki şarkı daha söyledim.Ve, kocaman kupa benim oldu.Hemen o gün Necdet Yazar’dan sahneye çıkma teklifi aldım.Reddettim, hem de “Ben alaturka okuyacak insanmıyım” diyerek.Ve konservatuar’dan ayrıldım.Komşumuz genç bir karı koca vardı.Yeni evli, tatlı insanlar.Bir gün beni Teknik Üniversite’nin çayına götürdüler.Şarkı söyledim orada.Söylemeyi unuttum, giyecek elbisem bile yoktu da.Gönül’den birşeyler uydurmuştuk.Çaydan gözlerini bana dikmiş, ısrarla bakan biri vardı.İsmet Kasapoğlu.Çok rahatsız olmuştum bakışlarından.Ertesi gün, Gönül gelip, İsmet’in beni, çok beğendiğini arkadaşlık etmek istediğini söyledi.Bizim zamanımızın deyimiyle “Konuşma teklif etti”yani.Ve reddettim.
Ama bir yandan da çaylara gitmeye devam ettim, her seferinde İsmet koruyucum gibi davranıyordu.Yavaş yavaş bir yakınlık duymaya başladım ben de.Artık hep birlikteydik.
Bu üç yıl böyle devam etti.Sonra İsmet, hiç bir şey söylemeden, hiçbir vaadde bulunmadan ihtisas için Almanya’ya gitti.Bir sabah uyandığımda, annemi ağlar buldum.Birşeyler olduğunu sezdim, ama sandığımdan daha kötü durumdaymışız.Annem, artık iflas durumuna geldiğimizi, kardeşlerimin de okula giremeyeceğini söyledi.O zaman kendimi ailenin kurtarıcısı görerek sahneye çıkmaya karar verdim.Defalarca reddettiğim Necdet Yazar’ı aradık.Hemen geldi.Annemle beni Anakara’ya götürdü.Amerikan pazarından dantelli bir elbise aldık.Bir de lame pabuç uydurduk.Sonra berber ve makyaj faslı..Kendimi film artisti olmuş sandım.Beğeniliyor, bir isim olmaya başlıyordum.Ama sahnede hiç başarılı değildim.Sanki bir direkdim.Ne selam vermeyi, ne de alkışlara doğru dürüst teşekkür etmeyi beceriyordum.Bu arada radyoya da girmiştim.Umutluydum, parasal sorunlarımız kısmen hafiflemişti.
“KARŞIMDA İSMET’İ GÖRÜNCE NASIL OLDU DA BAYILMADIM, HALA ŞAŞARIM!”
Sonra bir gün…Sahneye çıktım.”Süzül güzel süzül de gel”okuyordum.Bir de baktım ki, en önde birisi ayakta duruyor, elinde de sigara bana bakıyor:İsmet!İçeriye nasıl kaçtığımı bilmiyorum.Bir bayılmadığım kaldı.Herkes biliyordu İsmet’i.Neyse kulise geldi, annemden izin aldı ve beni gezmeye çıkardı.Bir pastaneye gittik.Evlenme teklifi etti, kabul ettim.Mavi bir nişan elbisesi dikildi.Nişandan hemen sonra İsmet askere gitti.Dönüşünde evlendik.Çok güzel bir evimiz vardı.Ben o evimi cennetten bir parça gibi hatırlarım hala…
İsmet evlendikten sonra sahneyi bırakmamı istedi, ben de bir süre bıraktım.Ama, çok güzel teklifler aldık, benim istekliliğimi görünce, İsmet de hem izin verdi, hem de bana destek oldu.Ankara’daki assolistliğim sırasında, İstanbul’dan Zeki Müren’in alt kadrosunda çalışmak üzere teklif aldım.Biletlerimiz bile gelmişti.Tam hareket edecektik ki, Özer Altın biraz daha beklersek assolist olarak gideceğimi söyledi ve uçak biletlerimi yırttı.Haklıymış.Teklifler gelmekte gecikmedi.Bu kez iddialı olarak İstanbul’a geldik.Artık bir yandan filmler ve bir yandan başarılı sahne çalışmaları almış yürümüştüm.Bu arada İsmet, Ankara’daki işten ayrılmış, İstanbul’a gelmişti.Uğraşacağı pek ciddi bir iş yoktu.Bu arada ben film işini de ciddiye almaya başlamıştım.
Kazanıyordum, yoksulluk günleri çok geride kalmıştı, ama, yuvamızdan pek çok güzel şeyi alıp götürmüştü.Bunu pek anlamadık önceleri çocuğa kesinlikle karşı çıkmıştım.Artık istiyordum, ama şimdi de olmuyordu.Her şey bir yana, en çok çocuğum olmadığı için İsmet’i suçluyordum.Sürekli beraber olmanın verdiği bir bıkkınlık, üstelik İsmet gibi gururuna düşkün bir insanın bana bağlı olarak yaşamasının verdiği huzursuzluklar yuvamızı çökertti.Bir süre ayrı kalmamızı teklif ettim, ama buna da İsmet yanaşmadı.Ve boşandık.Önceleri Son derece rahat, hatta bir anlamda mutluydum bile denilebilir.Sık sık telefonla konuşuyorduk.Ama yalnız bir kadını bekleyen sorunları hiç düşünmemiştim.Ünlüydüm, param çoktu, insanları severdim, çabuk inanırdım ama yalnızdım.Ve, hayatımın sonuna kadar çocuk sahibi olamamaya yol açacak bir kanamayla noktalanan umutsuzluk.Artık eskisi gibi İsmet de aramıyordu.Bunaldım, sıkıldım.Derken, bir gün kardeşimde otururken İsmet aradı.Telefona ben çıkmıştım.”Ben senin eski karın değilmiyim, neden beni aramıyorsun?”diye sitem ettim.
Hemen eve gelmesini söyledim.Geldi.Herkesin içinde, beni tekrar alıp almayacağını sordum.O zaman”Sen zaten benimsin.”diye karşılık verdi.Birlikte gazinoya gittikl.Daha arabadan dışarı henüz çıkmıştık ki, bütün gazino, odacısından patronuna kadar, birlikte geldiğimizi duydular.Gazinoda olağanüstü kalabalıktı.Programa başladım.Elime bir buket nefis güller verdiler.Kartı okuyunca ne yapacağımı şaşırdım.”6 Nisan’ı hatırlıyor musun?”diyecek insan, ancak tanışma günümüzü bilen İsmet olabilirdi.Ağlamaya başladım, sahnenin ortasında.
–“Biliyor musunuz, bu güller kimden geldi? Biz bugün İsmet’le barıştık da…”
Bir alkış koptu ki anlatamam.Beyaz uzun bir elbise giydim, adeta bir daha düğün yaptık o gece, yirmi gün sonra da yıldırım nikahıyla evlendik.İkinci kocam iyidir eskisini hiç aratmıyor.Mutluyuz.Sevgiye doyamıyoruz.Ben de olgunlaştım, kocamın değerini daha iyi biliyorum.İlk gençlik yıllarımı ve onun acılarını hiç unutmuş değilim.Onun için gözümde insanları, servetlerine göre değil, insan niteliklerine, göre değerlendiririm.Bugün bir yerlere gelmiş bir insan olarak, elbette emeğim, alınterim, gece gündüz demeden çalışmamın çok önemli rolü olmuştur.Ama tek başıma hiç bir şeyi sağlamış değilim.Eşimin, basın mensubu arkadaşlarımın ve en çok da sevenlerimin desteği olmasa Emel Sayın, belki de kendi evinde bir ev kadını olacaktı.Minnet ve sevgi sevenlerime sunabileceğim duygularımdır.